Çok
özlemişim. Ömer'in iç ısıtan bakışlarını, Defne'nin şapşal
ama hayat dolu hallerini... Ve biliyorum şu anda bu söylediklerim
tam güç halleri bile değil. Ne Ömer'in gözleri alev alev ne de
Defne gerçekten hayat dolu. Ama derinlerde bir yerlerde her şey
aynı. Her şey hala alev alev ve bir yerlerde rüzgar hala esiyor.
Hissediyorum. ^^
Hayat
çok garip... Hepimiz Ömer'in Defne'yi ve de diğerlerini affetme
sürecine şahit olacağımızı sanarak buna kendimizi hazırladık.
İşler hiç de öyle gitmemiş ama. Aradan zaman geçmiş, köprünün
altından çok sular akmış. Fırtına dinip de geride bıraktığı
hasara bakan Ömer İplikçi de ne yaptığının farkına varmış.
Meğer affetmesi gereken Ömer değil, Defne imiş. Hatalı olan
Defne değil, Ömer imiş. ''Aşkın yanında tek bir hata ne ki? Tek
hata... Ben hatalıyım.'' bunu diyen Ömer İplikçi gençler!
Farkında mısınız? Doğruluk, dürüstlük abidesi, sivri köşeli
Ömer İplikçi... Hey gidi Ömer İplikçi! Aşk insanlara neler de
yaptırıyor, neler neler söyletiyor. Sinan ve Ömer'in Roma'daki
evin terasındaki sahnesinde ağladım. Buraya Ömer'in sarf ettiği
tüm cümleleri yazmak istiyorum. Hepsini küçük bir kutuya koymak,
ihtiyaç hissettiğim her anda çıkarıp hatırlayıp tekrar yerine
kaldırmak... Çünkü o cümleler Ömer İplikçi'nin muazzam
dönüşümünün tamamlanmasıydı. Çünkü o acılar, o yalanlar
olmadan Ömer şimdiki Ömer asla olamayacaktı. Hepsi yaşanmalıydı,
yaşandı ve bitti.
''
Aşkı seçmeliymişim.'' Buna ağlanır.
''Yerimde
olsaydı Defne beni terk etmezdi.'' Öldürün beni!
''Belki
de e-evlenmiştir.'' derkenki sesinin titreyişi... Gömün beni!
İtalya
yaramış Ömer'e. Ne kadar gurur duymayacağı işler yapmış olsa
da bazen en dibi görmeden çıkamaz işte insan. Önemli olan dibi
görmek değil, çıkabilmektir. Çık Ömer! Bekliyorum. Bekliyoruz.
Ya
bir de gerçekten Sinan... O saçındaki neydi öyle! ^^
Yazı devam ediyor...