Sebep olanı, başlatanı, zorlaştıranı ve karışmayanı bir yanda, aşk bir yanda...
Kendi adıma, Ömer'in en azından 32. Bölüm'de Defne kapısına ağlayarak geldiğinde oyuna dair hiçbir şey bilmediğini düşünüyorum. Çünkü oraya kadar Defne'nin çaresizliğini görüp de renk vermeyen bir adamın sevgisine inanamam. Oradan sonra da ancak öğrendiyse Fikret'in mektubuyla Şükrü Abi'nin arasındaki ilişkiden öğrenmiştir. Ki ne ara idrak etti; nasıl hiç tepki vermedi, yoksa verdi mi, bu kadar kolay mıydı, alışmak sevmekten daha mı zordur bilmiyorum. Sorun da bu. Bilmiyoruz. Defne'nin gözünden baktığımız için hikayeye bu varsayımlarda boğuluruz ancak.

Mesela şimdi ben böyle "ne ara idrak etti" diye düşünürüm sonra öyle bir şey olur ki Ömer'in ilk öğrendiği andaki acısını verirler flashback olarak, her düşüncem havaya uçar. Veya öyle bir niyet atılır ki ortaya, "Helal olsun be Ömer, iyi ki çaktırmamışsın." dediğim bir senaryonun içinde bulabilirim kendimi. Ama ne olursa olsun, Defne'ye bir oyun oynadığını düşünmüyorum, işte bu aşklarına ihanettir ve kabul edilemez. Defne'nin zaten masumiyetini anladıysa -ki inanılmaz derecede ölüyor Defne için- o zaman, evlenmemesi için de bir sebep yoktura çıkıyor bu durum.

Hatta dede meselesinde, bu sebeple Defne'nin hala bağını Neriman'dan koparamamasına kızmıştır, bunu kabul edememiştir, bu sebeple iyi niyetini sorgulamıştır, falan filan... Kaldı ki Fikret de, yalnızca Neriman ve Defne'yi biliyordu. Kalan kimseye dair bir şey bilmiyordu, yazdığı hiç sağlıklı bir mektup değil. Yani Ömer bizden bağımsız öğrendiyse, bin ihtimal kurulur ama her türlü bir yıkım yaşayacaktır. Fakat işte bizim gördüğümüz yerden Ömer sırrı bilmiyordu da. O yüzden varsayımlardan hoşlanmıyorum ve kendi adıma, bir sonraki ana kadar, nice hayaller kurup kurup yaşamakla yetinmek zorundayım. 



Ömer'in -gördüğümüz- yeni öğrendiği evren için, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki zaten içten içe hissettiği, sezdiği şüphelerinde haklı çıktı. Muhakemesini de yaptığında, idrak etmesi daha kolay olacaktır onun için. Aşması kısmına ise tek kelime tahminde bulunamayacağız yerdeyiz. Ömer'in hareketleri artık kestirilemediği için, bilmiyorum. Alyansları suratı sirke satması pahasına, Defne'yi zor durumda bırakmamak için takan adam, nikahı da terketmez diye düşünüyorum. Defne'ye, Necmi'ye, Koray'a, Neriman'a, Sude'ye, Sinan'a, Serdar'a, Nihan'a, İso'ya acımasa; Türkan Teyze'me acır. Ayrıca bence, kendini de rezil etmez. Yani ben buna inanıyorum. Ama güvenmeyin siz bana Ömer bu, cidden belli olmaz. Ama acısı, acımdır. Canı yandıkça canım yanacaktır. Her tepkisiyle kabulümdür.

"Ayrılıklar da sevdaya dahil"dir çünkü "ayrılanlar hala sevgili"dir ama söz konusu Defne ve Ömer ise o iş öyle olmuyor. Bugüne dek ayrı kaldıkları zaman, beraber oldukları zamandan fazla olunca, insan ister istemez bir ayrılık daha çekemeyeceğinin farkına varıyor. Yani evlenmek zorundalar. Defne'nin soyadı "İplikçi" olmazsa, kabul edemeyeceğim sanırım Kiralık Aşk'ı. En canımı acıtan kısım da şu, muhtemelen düğünden başlayamayacağız. Ve Ömer'in tepkilerini göremeyeceğim ama en çok bunu hakettiğimizi düşünüyorum. O yüzden flashback istiyorum, naçizane. ^^


"İyi olmak kolaydır asıl zor olan adaletli olmaktır..."

Ömer biliyorduysa da bilmiyorduysa da değiştirelemez bir gerçek: Defne itiraf etti. Bu sonuçtan inanılmaz derecede mutluyum. Hatta benim gözümde, bir devir kapandı ve yeni bir devir başlıyor. İso'nun da dediği gibi kiralık levhası kaldırıldı artık. Tam 52 hafta önce başlayan bu yolun sonuna gelmiş olmanın derin bir özgürlüğü var içimde. Defne'nin özgürlüğünü yüreğimde hissediyorum. Dolu dolu seven, kendi olan, ayağının altına dolanmış bir sırlar silsilesi olmayan Defne göreceğim için seviniyorum. Geç olsun da güç olmasın demiş atalarımız. Yani, bunun Defne tarafından üstelik imzalardan da önce dile getirilmesi, Ömer'in gözünde artı puan olmak zorundadır. Ömer, Defne'sinin kendisini ne kadar çok sevdiğini ve kaybetmekten deli gibi korktuğunu biliyor. O an Defne'nin yaptığı tam bir deli cesareti. Bu da aslında ne kadar da affedilmeyi arzuladığı gerçeğine ulaştırmalıdır Ömer'i.

Oyunu bilenleri, oyun kurucuları ve Defne'yi ayrı tuttum hep. Ömer de bunu yeni koleksiyonu, "Aşk ve öbür cinler" deyimiyle gösterdi aslında bizlere. Bugüne kadar "en çok falancayı affetmesin, en çok falancaya kızsın" gibi bir sürü cümleler kurduk ama şu an sanırım her şey muamma. İnanmak istediğim tek şey Defne'yi diğerlerinden, -cinlerden- muhakkak ayrı tutacaktır. Neriman, Defne'nin her anına karıştığı için suçlu. Necmi, Sinan ve Ömer'in henüz "kardeşim" dediği Koray da hiçbir şeye karışmadıkları için suçlular. Sude, her ne kadar oyun kurucu olmasa da Defne'yi bu sırrın altında ezdiği ve bu oyunu kötüye kullandığı için suçlu. Affedilemez hatalar yaptılar, onları Ömer İplikçi'nin merhametine ve adaletine teslim ediyorum. 


"Sadece iyi olduğun için değil... Bu kadar adaletli olduğun için de..."

Merhameti hak etmedileri de mevzubahis. Fakat adaletli olan Ömer, herkesin dersini bir bir verecektir, vermelidir. "Bas gaza Ömer İplikçi, uçur bizi." diyen Sinan'ın ta kendisi. Ömer uçursun onları. En çok onları uçursun hatta. Zaten freni tutmayan bir aracın içinde uçurumun kenarında yaşayan bir adam, öyle bir uçurur ki dudağımız uçuklar. Ama razıyım, kabulümdür. Çünkü gerçekten, "gaddar" olarak gözükebilme pahasına, acımıyorum. Tüm bu hikayede, hem Defne'nin hem de Ömer'in haklarını hep aynı derecede gözetmiş, objektifliğini asla yitirmemeye önem göstermiş birisi olarak, bi' tık ilerisinde Ömer'ci olmama rağmen, o insanlara Defne'yi bıraktıkları durum yüzünden acımıyorum. Ömer de acımasın işte tam da bu yüzden. Defne'nin tüm acılarını, Ömer İplikçi olarak herkese yaşatsın.

Sonuç odaklı bir insan değilimdir. "Niyet" dediğimiz şey, çok fazla önemlidir. Defne, Ömer'e aşık olmasaydı, basıp gitmesine göz yumacaktı Neriman. Hadi bunu unutabilirim, ama Defne'nin ne kadar çok aşık olduğunu görmesine rağmen "Ömer haksa ben hukukum. Ömer İz'i de sevdi, ama Ömer en çok neyi sevdi biliyor musun? Çalışmayı.. Köşkü aldım, oyun bitti, buraya kadar.. Ya parayı ödersin, ya da defolup gidersin." demeyi ihmal etmemiş Neriman'ı unutamam. Aynı şekilde yüzde üç yüz zam isteğinden, "Arkadaş, bu kızın da başına bıraktık 200 binlik borcu, hayırdır acaba?" dememiş, üstüne gidip durumu Ömer'e yetiştirmiş Sinan'ı da unutamam. Hele olağan pervasızlığını asla bırakmamış Necmi'yi ve Deniz'le beraber Defne'ye tuzak kurmuş Sude'yi de unutamam. Hatta ve hatta "Ben Defne'nin abisiyim" diye geçinen Serdar'ın, tüm bu olaylardan üzerine asla sorumluluk almayışlarını da unutamam. Koray'ı unutabilirim, İso'nun ve Nihan'ın bu oyunu bilişlerini unutabilirim belki, o kadar. Gerçekten de o kadar. O yüzden, aşk kazansın ama diğerleri bedel ödesin artık Defne kadar. Hayatın getirdiği sorumlulukları tek başına üstlenmiş Defne'nin, Ömer'den el isteyemeyişlerine sebep olan herkes de sürünsün, naçizane. 



Aşk; iki kişilik bir kalp yolculuğudur. Kapını kapattığında, iki kişi kalırsın. Defne ve Ömer her iki kişi oluşlarında o kadar mutluydular ki... Defne'nin ağzından dökülen her sözcükde geçmişe gittim geldim. Ömer ve Defne'sinin, tüm bu kalabalık içinde birbirlerini ne kadar da hak ettiklerini düşündüm. Nikah masasına giden yolda gülümseyerek yürüyecekleri bir tabloyu hayal ettim. Hiçbir zaman unutulmayacak o anda Defne'nin, gözü yaşlı prensese, Ömer'in de soğuk kanlı bir prense dönüşmesinin sebebi de şu an "Son gülen iyi güler" ruh haline bürünmüş, özlerine bakmaya bile gerek duymadığım insanlar. Varsın düğün günümüz de böyle olsun, ama bundan sonra Defne ve Ömer'in mutluluğu lütfen baki olsun.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER