Düğün yeriyle ilgili daha evvel söylediğim
tüm lafları, ettiğim tüm itirazları da geri alıyorum izninizle. Sarayı Ömer ile
Defne’ye yakıştıramamıştım, ancak bahçesinde yaratılan o masalsı atmosfer,
çiçeklerle bezenmiş o masalar beni kalbimden vurdu. Onlara yakışan da buydu
işte. Gerçi ben en başından beri daha sade, daha kendi halinde bir düğün hayal
ediyordum ama o sadeliğin görkemi ve ihtişamı da hiç pot durmadı üstlerinde.
Tam da o sarayın masalsılığına layıklarmış.
Defne ve Ömer o saraya yakışmış
olsalar da oraya yakışmayacak ve o düğüne gelmeyi hak etmeyen kişinin
gelmeyişine ise çok sevindim. Defne’nin, arkadan devamlı yol isteyen minibüsçü
selektörü ısrarıyla açılan anne mevzusundan anladığımız o ki; bu kadın
önümüzdeki sezona gelecek! Bunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Ama o
düğünde bulunmasına hiç gerek yoktu cidden. Kadın yıllar önce seçimini yapıp
gitmiş, sebebi ne olursa olsun. Bunun izahını bu kız en mutlu gününde duymak
zorunda değil. Defne tüm zorluklarını tek başına atlatmışken, annesi gibi kaçıp
gitmek yerine ailesinin sorumluluğunu üstlenerek hayallerinden vazgeçmişken
şimdi neyi ne kadar telafi edebilirler ki “bu mutlu günde”?
O yüzden Defne’nin
kalbinden bakınca annesinin gelmesini istememesini anlıyorum ve ona hak da
veriyorum. Öte yandan seyirci olarak da Defne’nin dünyasına, travmalarına
inilmesi için gelmesini istiyorum açıkçası. Çünkü o zaman Defne’nin de çok
boyutlu bir karakter olduğunu daha iyi anlayacağız. Hem bu süreçte, affetmek
konusunda artık tecrübeli hale gelmiş Ömer de ona destek olacaktır.
Defne neyi itiraf edecek Firdevs Hanım? Ömer'le ne ilgisi var?
İki aylığına genel yayın
yönetmenciliği oynamak için koskoca, maşallah saat onlarda bile röportaj
peşinde koşan işkolik(!) Feryal’i yerinden eden Sude’nin gidecek olmasına
üzülmedim açıkçası. Son zamanlarda “iyileşmiş” olsa da, yarın öbür gün yeniden
kötüleşmeyeceğinin bir garantisi olmadığı, daha da önemlisi karakter gelişimini
sabit ve mantıklı bir çizgide sürdüremeyip devamlı inişli çıkışlı bir grafik
çizdiği için kendisinden uzun süredir soğumuştum zaten. Sevmediklerimizi
yolladığımız okyanus ötesi diyarlarda mutlu olsun bari.
“Bir varmış bir
yokmuş dünya masalmış
Her yolcudan bu
handa hoş seda kalmış
Gökten üç elma
düşmüş yuvarlanmış
Herkes payına düşen
elmayı almış”*
Biz aslında 52 bölümdür hep
fragman izledik. Esas film, oyun ortaya çıktıktan sonra yansıyacak perdeye. Yalanlardan,
bahanelerden arınarak; Defne’nin artık korkmadan, sakınmadan, Ömer’inse soru
işaretleri olmadan yaşayacağı, tam bağımsız masallarını izleyeceğiz. Artık “kadere kısmet narin hayatları”*. Moleküllerimi
bir araya getirip önümüzdeki yolu henüz kestiremesem de, Ömer’in Sinan’a söylediklerinden
mesajı aldım yine de; “Bundan sonrası daha hareketli olacak. Şahane fikirlerim
var. Asıl şimdi başlıyoruz.” Her zamanki gibi ihtimaller denizinde umut, en
büyük can simidim... Hatta artık hiç inanmadığım kadar çok inanıyorum güzel
günlere. Ve şundan eminim ki şimdi masaldan payımıza düşen elmaları yeme
zamanı. Tabi kimisine de gerçek hayattan ayva nasip olacak. Eylülde görüşmek
üzere…
*Sertab Erener, Masal