Ömer belki onu en çok yaralayacak
anda ama en az yaralayacak kişiden öğrendi gerçekleri. Çünkü Defne Ömer’i yaralamak
için değil, aksine ona hep istediği gerçekliği sunmak için anlattı. Ve daha da
önemlisi aşkını kendini kurtaracağını umduğu bir mazeret gibi dile getirmedi,
“ama” kelimesini hiç kullanmadı. “Bunlar yaşandı ve ben sana aşık oldum.” diye
sonucu açıkladı. Ömer’in Serdar’a dediği gibi “Bir sürü hata yaptık ama
buradayız.” deme şekliydi Defne’nin.
Ömer’in sırrı önceden bilip
bilmediği, biliyorsa ne kadarını bildiğini surat ifadesinden tahmin etmek güç
ancak tüm o sözler, kafasına mıh gibi çakıldı ve Ömer son derece samimi bir
şekilde mutluluklarını alkışlayan herkesi tek tek mimledi. Aylardır yükü en çok
Defne çekti ama şimdi belli ki herkes nasibini alacak Ömer’in gazabından. Şimdi
onlar düşünsün! Ben de düşünüyorum gerçi bundan sonra ne olur diye. Serdar ile
Ömer’in konuşmaları en azından Defne adına umut veriyor bana. “Sevmek yetiyor. En
yükseldiğin noktada sakin kalabiliyorsun mesela. Onu üzmemek için kendini
üzebiliyorsun. Hep sevdiğin için.” Oyunu öğrendiği anın, Ömer’in hayatında en çok
sinirlendiği an olacağını düşündüm hep. Hatta 50.bölümde dede meselesine
verdiği büyük tepkiden sonra, oyun ortaya çıkınca gezegeni yakmasından bile
korkmuştum bu nedenle. Ama çok seviyor Ömer ve sevmek en yükseldiği noktada sakin kalmayı
sağlayabiliyormuş. Bu yüzden, o sakin durmaya çalıştığı noktada, sevdiğini
üzmemek için kendini üzerek, hiç de hayal etmediği bir şekilde de olsa o nikah
defterini imzalamasını bekliyorum.

Zamanı tam şu anda dondurabilir miyiz lütfen?
Defne’nin sırrı söylemesi ve
söyleyiş tarzı beklenmedik olsa da öncesinde yaşanan tüm o düğün telaşı o kadar
bilindik ve bu yüzden de o kadar güzeldi ki… Dünür kavgasından düğünün iptal
aşamasına gelmesine, kına gecesi inatlaşmalarından bekarlığa veda partisi
gerginliğine, gelinle damadın manasızca atışıp sonra bu tantana bitse de baş
başa kalsak isteğine kadar her şey son derece gerçekçiydi. Gerçi Juliet gibi
balkondan konuşan Defne’nin o tribi geçen hafta yapması, sevgilisinin kapısına
dayanan Romeo Ömer’in de o özrü geçen hafta dilemesi gerekiyordu ama olsun. Bir
haftalık gecikmeyle de olsa ben aldım cebime koydum onları da. Aferin Ömercim
öğreniyorsun! Ayrıca telefondayken işkilleneceğini bildiğin sevgilini
yatıştırmak için “Ben bekarlığa veda edeli çok olmadı mı?” diyerek mevzuları
gerektiğinde kıvırmayı öğrendiğin de gözümden kaçmadı.
Tüm bunların yanı sıra, Ömer’in
sorun çözücülüğü de takdirimi kazanmış olsa da ben en çok, "Harrşşş!!" diye
kafasından aşağı bir galon limonata dökülen gelini sakinleştirip, mahvolan
gelinliğin yerine yenisini ikame etme becerisine hayran kaldım. Çünkü o öyle
bir andı ki; her zaman mükemmel olması için özenilen ama mutlaka da
aksiliklerin yaşandığı düğünlerde olabilecek en kötü şey yaşandı. Düğünde gelin
başroldür ve başrol mahvoldu! Ama Ömer İplikçi’nin, aylardır Defne’nin her kriz
anlarında sunduğu sağduyu ve soğukkanlılığı örnek alarak yaptığı küçük
dokunuşlar, krizi avantaja çevirdi ve bizi o abuk gelinlikten kurtardı.
Yeni gelinliği cansız mankenin üstündeyken
beğenmemiştim ancak Defne’nin üstünde görünce bayıldım. Tam da Defne’yi
yansıtıyordu o gelinlik; hem çekici hem sade, hem göz kamaştırıcı hem zarif. Gelinlik
de, basit fakat görkemli duran saçları da, sahnenin ritmine ve asaletine çok
uygundu. Sadeliğin görkemi… Ömer’in de benim gibi düşündüğünü, hayran hayran
bakışlarından anladım aslında. Fonda aynı müzik verilse de 3.bölümdeki, davete
gelen asistanını beğeniyle süzen Ömer İplikçi değildi o artık. Müstakbel eşinin
güzelliği karşısında dili tutulan ve bir masal perisiyle evlenecek olmanın haklı
gururunu yaşayan aşık Ömüş idi.