Kaderle bağlı iki alyans, bilmezler biz ayrıldık...
Aslında ben bunu yine empati eksikliğine bağlayacağım. Şirketini batmaktan kurtarmak için mecburen Tramba’ya tasarım satan Ömer, aynı şeyi yapan Defne’yle hiç empati kurmamıştı sonrasında. Aynı şekilde özünde Ömer’in Defne’den gizli ev almasıyla, Defne’nin dedeyi kız isteme törenine davet etmesi temelde aynı şeyler. O zaman Ömer de Defne’nin arkasından iş çevirmişti, hem de en yakın arkadaşı İso’yu da kullanarak. Kendisi böyle iyi niyetle, kendisi olsa çok kızacağı bir hata yaptığında “Bu konuyu kapatamaz mıyız? Hiç olmamış gibi davranamaz mıyız?” diyerek hayatlarına devam etmek istemişti. Zaten niyeti iyi olduğu için biz kafadan onay verdik. Defne de bir kendini tarttı ve Ömer’e haksızlık yapmak istemediği için durumu kabullendi. Ama Ömer aynı şeyi yapmak bir tarafa bir de iyi niyetinden şüphe etti.

Beni en çok yaralayan kısım da Ömer’in Defne’nin iyi niyetinden şüphe etmesi oldu zaten. Yaşananların bir tek Defne’nin “suçu” olduğunu kabul etsek bile amaç dede ile torununun arasındaki küslüğü bitirmekti. Bunda nasıl bir art niyet olabilir ki? Defne bile isteye “Dedesi gelsin de bu mutlu günü Ömer’e zehir edelim.” diye kumpas kurmuş olabilir mi? Bu kumpası kuran Neriman’ın bile böyle bir amacı yoktu. Ancak Ömer böyle ardında iyi niyet olan bir olayda bile Defne’nin pamuk kalbini, kimseye hayır diyememesini, saflığını dikkate almadı. “Hata yaptı ama Defne’nin de yüreği şöyledir.” diyemedi. Koray’ın “Bende kalp var.” diyerek mankenlik konusunda Defne’yi kandırması üzerine “Koray bir kalbim var demiş, ona bile vicdan yapmışsın. Su gibisin…” diyen adam, şimdi Defne’ye fabrika atığı bulaşmış dere suyu muamelesi yaptı. Bir hatada, bir tartışmada yaşanmış tüm güzellikleri göz ardı etmek hiç olmadı.


Her şeyi yap, et. Sonra hiçbir şey olmamış gibi sarıl. Kafanız mı güzel Neriman Hanım?

Bunun yanında Defne’yi mağdur edebiyatı yapmakla suçlamasını da ben biraz insafsızca buldum. Evet, Defne yaptıklarının gerekçesi olarak hep cılız “Başka çarem yoktu, mecbur kaldım.” bahanelerine sığındı ama yaptıklarının oyun yüzünden olduğunu açıklayamayacağına göre yapılabilecek açıklamalar bunlardı. Fakat kendini asla acındırmadı. Ateşlerde yandı da, onca yıpranmasına, acı çekmesine rağmen gık demedi Ömer’e. “Savaştım bu sevgimiz için/Günden güne inan bir an yorulmadan”* O yüzden de bana göre mağdur edebiyatı yaptığının söylenmesi ve Ömer’in onu dış etkenlere/yönlendirmelere karşı kendisi kadar güçlü olmadığı için suçlaması ağırdı. Herkes aynı dirayette olamayabilir. Ömer de çok dik durduğunu zannediyor ama bazı durumlar ona uymadığı zaman kolayca inzivaya çekilebiliyor. Defne’nin ise hiç böyle bir şansı olmadı. Ateşlerin içinden geçmekten kaçamadı.

Öte yandan yüzüğün çıkması benim zerre umurumda olmadı açıkçası. Zaten o kötü hislerle takılan yüzükten hayır gelmezdi ki bu kadar yoğun, evliliği yürütemeyeceklerine dair şüpheleri varsa bu işi biraz askıya almak da en doğru karardır. Onları bağlayan o yüzük değil zaten ve yüzükler hiçbir şeyi başlatmamıştı benim gözümde. Üstelik o yüzüğün çıkartılmasına gelene kadar yukarıda saydığım şeyler daha da çok ağırıma gitti benim. Hem Defne’nin parmağında esas olarak “sonsuz aşklarının ilk yıldızı” duruyor.

Böyle bir kavganın yapılmış olmasına değil yukarıdaki veryansınlarım. Hikayeler kırılır, değişir böylece dinamizmini korur. Ben, bu her sözü yaralayıcı kavganın etkisinin daha uzun süreceğini ve hatta ikinci sezonun ilk adımlarının da bu vesileyle atıldığını düşünüyorum. Defne’nin elinde oyundan kaynaklanan bir utanç kartı varken şimdi aynısından Ömer’in elinde de oldu, şartlar eşitlendi. Ömer öyle bir enkaza yol açtı ki şu aşamada oyunu öğrense de onun, Defne’nin gönlünü alması gereken bir noktadayız. Ama kavganın içeriği kalbimde çok acı bir tat bıraktı. Şimdi Kafka’nın da bahsettiği “erdemlerinin cehenneminde”, prensiplerine, doğrularına ve kinine tutunarak yaşasın biraz Ömer. Bakalım bu sefer Defne’nin yaşadığı acıları ve utancı anlayabilecek mi?

*Rafet El Roman, Sen ve ben
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER