Sultan Osman’ın payitahtta eşek üzerinde gezdirilmesi ve
aşağılanması sahneleri de fena çekilmemişti. Tam olması gerektiği gibi olmuş, harika
olmuş diyemiyorum yine de kendi adıma çünkü yeteri kadar sert olmadığını
düşünüyorum. Açıkçası Taner Ölmez’in harika performansını bu anlardaki bazı sahneler biraz
gölgelemiş. Osman’ın yüzüne, kafasına payitahtta ne kadar marul, maydanoz varsa
atılması pek de linç etmek gibi görünmedi gözüme. Yüzüne üç-beş tane de domates
isabet etse, arada birkaç kişi tükürse görsel olarak çirkin ama ruh olarak çok
daha gerçekçi bir sahne olurmuş. Sultan Osman’a onca çer-çöp fırlatıldı ama
sahne boyunca Taner Ölmez’in yüzü tertemiz kaldı. Hatta bazı sahnelerde yüzüne
gelen hiçbir şey yokken kendisini sakınmak durumunda kaldı.
300-500, 300-500... Osman'ı katlet, suratına küfret. Osman'ı katlet, suratına küfret...
Biraz da figürasyonlardaki olmamışlıklar bozmuştu sahneleri.
Bir önceki bölümde yaşanan isyan ve yağma sahneleri dinamik bir kurguyla ekrana
yansıtıldığı için figürasyonlardaki yapmacıklıktan kaçınılabilmişti ama bu
bölümde durumun vahametini daha iyi gösterebilmek için slow motion kurguya
ağırlık verilince figürasyondaki kişilerin tepkilerindeki yapaylık bazı
karelerde göze çok battı. Yüzüne galeyana gelmiş, kendisini linç etme ateşine
kaptırmış ahalinin halet-i ruhiyesini hiç giymeden bomboş ifadelerle sadece
kameraya elini kolunu sallayan kişilerin açık açık göründüğü sahneler benim
biraz tadımı kaçırdı, komik duruyorlardı. Yine de bu sahnelerin çekimindeki
figüran sayısının çokluğunu, sahnenin görkeminin mümkün mertebe yüksek olmasını
ve her şeyden öte bir hafta gibi bir sürede çekilmesinin zorluğunu göz önünde
bulundurunca çok bir şey de diyemiyorum. İş sadece yönetmenlerde değil, biraz
da o sahnelerde kadraja giren kişilerin ciddiyetinde bitiyor sonuçta. Her şeyi
de devletten beklememek lazım sanki.
O suyu gösterip içirmeden döken ellerin kırılsın Kilindir.
Bir de ilginçtir, ben bu sahnelerde bazı yerlerde kullanılan
müzikleri yetersiz buldum. Dizinin müzikleri gayet başarılı olsa da sahnede
kullanılması uygun görülen müziklerin bu defa ekranda görünenleri yükseltmekten
ziyade biraz silikleştirdiğini düşünüyorum. Özellikle Osman’ın isyancılardan su
dilendiği sahnede Kilindir Ağa’nın bardağı yere atıp Osman’la dalga geçmesinden
sonra ahali güler eğlenirken dizide daha çok Handan Sultan ve Derviş Paşa’nın
aşk sahnelerinde kullanılan müziğin kullanılmasını yadırgadım. Osman’ın içler
acısı halini Azam Ali’nin feryat figan eden sesinin eşlik ettiği o acılı beste
çok daha güzel dile getirirdi diye düşünüyorum. Belki de yaşanan olayın
trajedisini müziklerle çok fazla süslememek, sahneleri özellikle çiğ bırakmak
istediler, bilemiyorum.
Oyy...O neydi gız???
Diğer öne çıkan oyuncuların sahnelerine ve performanslarına
da ufak ufak değinmeden geçmeyeyim. Zülfikar Paşa, son bölümlerde devletin bekası
için yapmayı uygun gördüğü şeylerle romantik tarafımızı biraz sıkıp bizi
kızdırsa da hep sevdiğimiz bir karakter oldu. Mete Horozoğlu da kendisini gayet
sempatik bir şekilde canlandırdı. Hümaşah Sultan’la aşkları böyle bitmeseydi
keşke ama vakit aşk vakti değildi malum. Yeniçeri Ocağı’nda öldürüldüğü sahne
bölümün güzel sahnelerinden biriydi ama dramatize için biraz gereksizce
uzatılmıştı. Daha tez bir ölüm olsa ben daha çok memnun kalırdım. Ayrıca bu
sahnede kendisi kardeşleri tarafından öldürülürken sözde bunu onaylamayan ocağın
yaşlılarının pek de durumu engellemeye çalışırmış gibi bir halleri yoktu. İş
işten geçtikten sonra celallenmelerinin pek anlamı olmadı. Zülfikar
bıçaklanırken kendilerini engellemeye çalışan Yeniçeriler’le daha bir
itiş-kakış yaşamalarını isterdim.
You know nothing, Zülfikar!
Ayrıca Sultan Osman’ın şehir içinde eşek üzerinde gezdirilip
aşağılanması sahnesini
Game of Thrones’ta Cersei Lannister’ın utanç yürüyüşüne
benzetenler oldu haklı olarak ama tarihte bu şekilde yaşanmış bir olay zaten
daha farklı bir şekilde nasıl çekilebilirdi bilemiyorum, illâ ki o sahneye
benzetmeye çalışmak gereksiz. Ancak Zülfikar’ın kardeşi bildiği kişilerce
defalarca bıçaklanarak öldürülmesi cidden Jon Snow’un bıçaklanarak
öldürülmesinin aynısı olmuştu. Asıl bu sahneyi benzetmişler diye düşünmek daha
doğru.
Cesedine köpekler işesin inşallah, seni Dilruba yosması.
Esra Dermancıoğlu da Cennet Kalfa olarak karakterine yaraşır
bir şekilde gitti. Dizinin şu tek sezonda anlatmak durumunda kaldığı dönemler
iki sezona yayılarak geniş geniş anlatılsa, Cennet Kalfa gibi oynak bir
karakterden kimbilir daha ne komediler, ne eğlenceler çıkarırdı tahminen
Dermancıoğlu ama yine de bu kadarıyla bile harem çalışanları arasında en
sevdiğimiz karakter kendisi oldu sanırım. Son sahnesinin uzun uzadıya
gösterilmemesini yadırgamadım ama hiç değilse o savrulan sopanın başına tam olarak
isabet etmesini görsek ve bir sonraki sahneye oradan kesme yapılsa daha çarpıcı
bir veda olurdu sanki.
Kösem Sultan'ın selamı var güzelim. Kanı akıtılan ilk hanedan üyesi sen olacakmışsın. Geber!Dilruba Sultan karakterinde sadece on bölüm içinde
şeytanlığın ve ruhsuzluğun kitabını yazan Öykü Karayel de kısa süren Kösem
macerasında sinirlerimizi bozmakta pek maharetli çıktı. Özellikle Cennet
Kalfa’yı isyancıların ortasına attığında sinirden köpürmeyen, en sonunda
şişlenirken içinin yağları erimeyen seyirci olmamıştır sanıyorum.
Bunca eziyete çektiğim sahne televizyonda gösterilmesin diye mi katlandım? Bari bölümü sansürsüz sahneleri de ekleyerek bütün haliyle yayınlasaydınız internette vicdansızlaaarrr!
Dilruba Sultan’da olduğu gibi Kara Davut Paşa’nın ölümü de
seyircinin içinin yağlarını eritti. Sultan Osman’ın katlinin değil ama asıl
Davut Paşa’nın sansürsüz ölüm sahnesi çok çarpıcı olmuş. Hem Kösem Sultan’ın
“öyle acı çeksin ki ölmek için yalvarsın” sözleri tam karşılığını bulmuş, hem
de boğulma sahnesi çok daha gerçekçi olmuş bu sansürsüz versiyonda. Gönül
rahatlığıyla iğrenebilirsiniz. Tarihi kişiliğin ölümüne giden yol ve Halime
Sultan tarafından gözden çıkarılması sıkıştırılmış senaryodan dolayı olması
gerektiği gibi anlatılamadı ama hem Dilruba Sultan’ın hem de kendisinin akıbeti
bölüm boyunca sinirden kan beynine sıçramış olan seyirciye büyük bir “oh”
çektirmek için gerekliydi, bu şekilde halledilmesi de olmuş. Halime Sultan
zaten en baştan beri Kara Davut Paşa’yı pek istemiyordu. Kendisiyle işi bitince
de kurtuldu. Dizi mantığı açısından bakılınca bu şekilde de olmuş.
Bir dahaki dizide sevgili olalım biz, çok sıkıldım ana-oğul gibi sarılmaktan ^^
Kösem Sultan ve Sultan Osman arasında yaşanan uzlaşma
sahnesi çok iyi repliklerle süslenmiş, çok da güzel oynanmış bir sahne olarak
bölümün en iyileri arasına girdi. Ancak ben böyle bir uzlaşma sahnesine çok da
gerek var mıydı emin değilim. Kösem Sultan’ın Osman’ı gerçekten affetmekten
ziyade daha çok vicdanını rahatlattığını düşündüm. Çünkü Osman’ın bölüm
itibarıyla içine düştüğü ortamı kasıtlı olarak hazırlamış olmasa da bir şekilde
besleyen de yine kendisiydi. Dizi bu katledilişte Kösem’in direk parmağı varmış
gibi göstermemekle iyi ettiği gibi, çok da masum olduğunu da ima etmedi diye
düşünüyorum. Tabii ki onca yıl analık ettiği, öksüz büyümüş olmanın eksikliğini
hissetmesin diye kendi çocuklarından bile daha çok sevdiği Osman’ın
öldürülmesine razı gelmek istemeyişi normal ancak oğlu Mehmet’i sadece bir yıl
önce kaybeden biri olarak kalbinin bu kadar kısa sürede de soğumadığına
inanıyorum. Ne tam suçlu, ne suçsuz, tam olması gerektiği gibi verdiler bence.
Yazı devam ediyor..