Yeter marul maydonoz fırlattığınız len, yeter!!!.. Erkekseniz biraz da domates patlıcan fırlatın!
Sultan Osman’ın payitahtta eşek üzerinde gezdirilmesi ve aşağılanması sahneleri de fena çekilmemişti. Tam olması gerektiği gibi olmuş, harika olmuş diyemiyorum yine de kendi adıma çünkü yeteri kadar sert olmadığını düşünüyorum. Açıkçası Taner Ölmez’in harika performansını bu anlardaki bazı sahneler biraz gölgelemiş. Osman’ın yüzüne, kafasına payitahtta ne kadar marul, maydanoz varsa atılması pek de linç etmek gibi görünmedi gözüme. Yüzüne üç-beş tane de domates isabet etse, arada birkaç kişi tükürse görsel olarak çirkin ama ruh olarak çok daha gerçekçi bir sahne olurmuş. Sultan Osman’a onca çer-çöp fırlatıldı ama sahne boyunca Taner Ölmez’in yüzü tertemiz kaldı. Hatta bazı sahnelerde yüzüne gelen hiçbir şey yokken kendisini sakınmak durumunda kaldı.


300-500, 300-500... Osman'ı katlet, suratına küfret. Osman'ı katlet, suratına küfret...

Biraz da figürasyonlardaki olmamışlıklar bozmuştu sahneleri. Bir önceki bölümde yaşanan isyan ve yağma sahneleri dinamik bir kurguyla ekrana yansıtıldığı için figürasyonlardaki yapmacıklıktan kaçınılabilmişti ama bu bölümde durumun vahametini daha iyi gösterebilmek için slow motion kurguya ağırlık verilince figürasyondaki kişilerin tepkilerindeki yapaylık bazı karelerde göze çok battı. Yüzüne galeyana gelmiş, kendisini linç etme ateşine kaptırmış ahalinin halet-i ruhiyesini hiç giymeden bomboş ifadelerle sadece kameraya elini kolunu sallayan kişilerin açık açık göründüğü sahneler benim biraz tadımı kaçırdı, komik duruyorlardı. Yine de bu sahnelerin çekimindeki figüran sayısının çokluğunu, sahnenin görkeminin mümkün mertebe yüksek olmasını ve her şeyden öte bir hafta gibi bir sürede çekilmesinin zorluğunu göz önünde bulundurunca çok bir şey de diyemiyorum. İş sadece yönetmenlerde değil, biraz da o sahnelerde kadraja giren kişilerin ciddiyetinde bitiyor sonuçta. Her şeyi de devletten beklememek lazım sanki.

O suyu gösterip içirmeden döken ellerin kırılsın Kilindir.

Bir de ilginçtir, ben bu sahnelerde bazı yerlerde kullanılan müzikleri yetersiz buldum. Dizinin müzikleri gayet başarılı olsa da sahnede kullanılması uygun görülen müziklerin bu defa ekranda görünenleri yükseltmekten ziyade biraz silikleştirdiğini düşünüyorum. Özellikle Osman’ın isyancılardan su dilendiği sahnede Kilindir Ağa’nın bardağı yere atıp Osman’la dalga geçmesinden sonra ahali güler eğlenirken dizide daha çok Handan Sultan ve Derviş Paşa’nın aşk sahnelerinde kullanılan müziğin kullanılmasını yadırgadım. Osman’ın içler acısı halini Azam Ali’nin feryat figan eden sesinin eşlik ettiği o acılı beste çok daha güzel dile getirirdi diye düşünüyorum. Belki de yaşanan olayın trajedisini müziklerle çok fazla süslememek, sahneleri özellikle çiğ bırakmak istediler, bilemiyorum.


Oyy...O neydi gız???

Diğer öne çıkan oyuncuların sahnelerine ve performanslarına da ufak ufak değinmeden geçmeyeyim. Zülfikar Paşa, son bölümlerde devletin bekası için yapmayı uygun gördüğü şeylerle romantik tarafımızı biraz sıkıp bizi kızdırsa da hep sevdiğimiz bir karakter oldu. Mete Horozoğlu da kendisini gayet sempatik bir şekilde canlandırdı. Hümaşah Sultan’la aşkları böyle bitmeseydi keşke ama vakit aşk vakti değildi malum. Yeniçeri Ocağı’nda öldürüldüğü sahne bölümün güzel sahnelerinden biriydi ama dramatize için biraz gereksizce uzatılmıştı. Daha tez bir ölüm olsa ben daha çok memnun kalırdım. Ayrıca bu sahnede kendisi kardeşleri tarafından öldürülürken sözde bunu onaylamayan ocağın yaşlılarının pek de durumu engellemeye çalışırmış gibi bir halleri yoktu. İş işten geçtikten sonra celallenmelerinin pek anlamı olmadı. Zülfikar bıçaklanırken kendilerini engellemeye çalışan Yeniçeriler’le daha bir itiş-kakış yaşamalarını isterdim.


You know nothing, Zülfikar!

Ayrıca Sultan Osman’ın şehir içinde eşek üzerinde gezdirilip aşağılanması sahnesini Game of Thrones’ta Cersei Lannister’ın utanç yürüyüşüne benzetenler oldu haklı olarak ama tarihte bu şekilde yaşanmış bir olay zaten daha farklı bir şekilde nasıl çekilebilirdi bilemiyorum, illâ ki o sahneye benzetmeye çalışmak gereksiz. Ancak Zülfikar’ın kardeşi bildiği kişilerce defalarca bıçaklanarak öldürülmesi cidden Jon Snow’un bıçaklanarak öldürülmesinin aynısı olmuştu. Asıl bu sahneyi benzetmişler diye düşünmek daha doğru.


Cesedine köpekler işesin inşallah, seni Dilruba yosması.

Esra Dermancıoğlu da Cennet Kalfa olarak karakterine yaraşır bir şekilde gitti. Dizinin şu tek sezonda anlatmak durumunda kaldığı dönemler iki sezona yayılarak geniş geniş anlatılsa, Cennet Kalfa gibi oynak bir karakterden kimbilir daha ne komediler, ne eğlenceler çıkarırdı tahminen Dermancıoğlu ama yine de bu kadarıyla bile harem çalışanları arasında en sevdiğimiz karakter kendisi oldu sanırım. Son sahnesinin uzun uzadıya gösterilmemesini yadırgamadım ama hiç değilse o savrulan sopanın başına tam olarak isabet etmesini görsek ve bir sonraki sahneye oradan kesme yapılsa daha çarpıcı bir veda olurdu sanki.


Kösem Sultan'ın selamı var güzelim. Kanı akıtılan ilk hanedan üyesi sen olacakmışsın. Geber!

Dilruba Sultan karakterinde sadece on bölüm içinde şeytanlığın ve ruhsuzluğun kitabını yazan Öykü Karayel de kısa süren Kösem macerasında sinirlerimizi bozmakta pek maharetli çıktı. Özellikle Cennet Kalfa’yı isyancıların ortasına attığında sinirden köpürmeyen, en sonunda şişlenirken içinin yağları erimeyen seyirci olmamıştır sanıyorum.


Bunca eziyete çektiğim sahne televizyonda gösterilmesin diye mi katlandım? Bari bölümü sansürsüz sahneleri de ekleyerek bütün haliyle yayınlasaydınız internette vicdansızlaaarrr!

Dilruba Sultan’da olduğu gibi Kara Davut Paşa’nın ölümü de seyircinin içinin yağlarını eritti. Sultan Osman’ın katlinin değil ama asıl Davut Paşa’nın sansürsüz ölüm sahnesi çok çarpıcı olmuş. Hem Kösem Sultan’ın “öyle acı çeksin ki ölmek için yalvarsın” sözleri tam karşılığını bulmuş, hem de boğulma sahnesi çok daha gerçekçi olmuş bu sansürsüz versiyonda. Gönül rahatlığıyla iğrenebilirsiniz. Tarihi kişiliğin ölümüne giden yol ve Halime Sultan tarafından gözden çıkarılması sıkıştırılmış senaryodan dolayı olması gerektiği gibi anlatılamadı ama hem Dilruba Sultan’ın hem de kendisinin akıbeti bölüm boyunca sinirden kan beynine sıçramış olan seyirciye büyük bir “oh” çektirmek için gerekliydi, bu şekilde halledilmesi de olmuş. Halime Sultan zaten en baştan beri Kara Davut Paşa’yı pek istemiyordu. Kendisiyle işi bitince de kurtuldu. Dizi mantığı açısından bakılınca bu şekilde de olmuş.


Bir dahaki dizide sevgili olalım biz, çok sıkıldım ana-oğul gibi sarılmaktan ^^

Kösem Sultan ve Sultan Osman arasında yaşanan uzlaşma sahnesi çok iyi repliklerle süslenmiş, çok da güzel oynanmış bir sahne olarak bölümün en iyileri arasına girdi. Ancak ben böyle bir uzlaşma sahnesine çok da gerek var mıydı emin değilim. Kösem Sultan’ın Osman’ı gerçekten affetmekten ziyade daha çok vicdanını rahatlattığını düşündüm. Çünkü Osman’ın bölüm itibarıyla içine düştüğü ortamı kasıtlı olarak hazırlamış olmasa da bir şekilde besleyen de yine kendisiydi. Dizi bu katledilişte Kösem’in direk parmağı varmış gibi göstermemekle iyi ettiği gibi, çok da masum olduğunu da ima etmedi diye düşünüyorum. Tabii ki onca yıl analık ettiği, öksüz büyümüş olmanın eksikliğini hissetmesin diye kendi çocuklarından bile daha çok sevdiği Osman’ın öldürülmesine razı gelmek istemeyişi normal ancak oğlu Mehmet’i sadece bir yıl önce kaybeden biri olarak kalbinin bu kadar kısa sürede de soğumadığına inanıyorum. Ne tam suçlu, ne suçsuz, tam olması gerektiği gibi verdiler bence.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER