Hani hepimizin sabrının
zorladığı anlar olur, kendimizi zorlarız zorlarız ama bir anda bardaktan taşan
son damla misali ateş topu gibi oluruz. Kiralık
Aşk izleyicisinin bir kısmının da sık sık yaşadığı duygular da bunlar...
Her şeyin istedikleri şekilde ve hızda gitmediğini görünce isyan edenlerin
sayısı sosyal medyada oldukça fazla. İşte böyle dönemlerden birinde bundan
haftalar öncesinde bu dizinin bize her şeyin zamanında, hayırlısıyla olduğunu
gösterdiğini yazmıştım. Kiralık Aşk izleyicisi
olmak için ‘sabır’ sahip olmamız gereken özelliklerden biriydi. “Geç olsun, güç
olmasın” mottosuyla dizideki tüm karakterler ve ilişkilerin temeli en sağlam
şekilde inşa ediliyordu. Hatta bunu anlatmak adına çok sevdiğim bir hikayeyi dostlar
soframda paylaşmıştım: Kabak ile kavak ağacının hikayesini... Yazılarımı takip
edenler belki hatırlar bu hikayeyi. Yeşermesi yıllar süren kavak ağacının, iki
ayda yeşeren kabak ağacına oranla daha sağlam olduğu anlatılır. Bir şeyin hızlı
olması değil, sabırla ve emekle en sağlam bir şekilde gerçekleşmesinin önemli
olduğunun altı çizilir.
49 bölümdür izlediğimiz Kiralık Aşk masalında da Ömer ile
Defne’nin aşklarının aynen kavak ağacı gibi yavaş ama emek ve sevgiyle en
sağlam bir şekilde olgunlaştığına şahit olduk. Bir aşkın sağlam olması için
aşkın büyüklüğü kadar verilen emeğin de önemi göz ardı edilemez. Nazım Hikmet
Ran’ın çok sevdiğim bir şiiri vardır:
“Sevmek için 'yürek',
Sürdürmek için 'emek' gerek.
Sevgi ne boğazda, ne mum ışığında yemek yemek.
Ne de pahalı bir pırlanta demek.
Sevgi; bir lokma da iki mutlu insan demek...”
Dün akşamki bölümü
izlerken aklımda bu sözler dönüp durdu. Defne ile Ömer açısından muhteşem
sahneleri yüzümden gülümseme yaratırken İso’nun yaşadıkları tüm bu mutluluğuma
gölge düşürüyordu. Aklımı ondan uzaklaştıramıyor ve sürekli aşk hakkında derin
düşüncelere dalarken buluyordum kendimi. Kafamın bu konuda karışık olduğunu
itiraf etmeliyim, bu nedenle yazarken daldan dala atlarsam kusuruma bakmayın.
Çünkü Yasemin’in kiminle birlikte olması gerektiğine bir türlü karar
veremiyorum.
GÜNDEM 1: İSO-YASEMİN-SİNAN AŞK ÜÇGENİ
Yasemin ile İso’nun
ilişkisinde izlediğim her sahne içimi ısıtırken; Sinan ile Yasemin bir araya
geldiğinden beri bu ilişkiyi doluya koysam almıyor, boşa koysam dolmuyor.
Sinan’ın aşkına inansam bile onlarda bir olmamışlık hissediyorum. Dün akşam bu
hissim en üst seviyeye ulaştığından bu haftaki yazımda biraz Defne ile Ömer’den
uzaklaşmak da farz oldu. Bunu yaparken de geçmiş bölümlerde ufak bir yolculuğa
çıkıyorum. Özellikle de Kiralık Aşk oyununun ilk başladığı anlara... Yasemin
her zaman Sinan’ın zayıf noktası olmuştu. Neriman ile Necmi bile bu zayıf nokta
sayesinde Sinan’ın Ömer’in arkasından iş çevirmesini sağlamışlardı. Düşünsenize
kardeşim dediğiniz en yakın arkadaşınız sizi hayatınızdaki en büyük yalanın
içine sokuyor. Üstelik ne uğruna? Bir kadın... Herkesin eleştirdiği ve
hoşlanmadığı Yasemin’de nasıl bir ışık gördüyse Sinan, “Aşk değiştirir. Sevilmek kadınların sakinleştiren bir şeydir. Ben
benim aşkımın onu iyi yapacağını düşünüyorum.” diyebilecek kadar iddialıydı
bu konuda. Ama işte kendisi pek bir ayran gönüllü olduğundan Defne ile
geçirdiği geceden sonra Yasemin’in evindeki o şımarık hallerini görünce hemen
bu sevdasından vazgeçmişti. Bu kadar kolaydı onun için uğruna arkadaşını bile
sattığı aşktan vazgeçmek. Aşkıyla onu sakinleştirip değiştireceğine
inanacakken, ilk hayal kırıklığında arkasına bile bakmadan kaçmıştı.
Boşuna dememiş Nazım usta
“Sevmek için yürek, sürdürmek için emek
gerek” diye işte... Sinan kendisinde ne sevecek ne de emek gösterecek bir
yürek olmadığını göstermişti. Ama İso için aynı durum pek de geçerli değildi?
Hayatının en karmaşık döneminde karşısına çıkan Yasemin’e kafa tutmuştu.
Tanıdığı ve bildiği kadınlardan çok farklıydı. Mahalle hayatından uzak, hayata
meydan okuyan, tavırlarıyla etrafındaki herkesten bin kat yukarıda olduğunu
hisseden Yasemin’e bu hareketlerine rağmen kafa tutabilen tek insan olmuştu
İso. Çünkü o “İçinde öyle bir kıvılcım
düştüğü zaman hatrına yaşayacaksın, yaşatacaksın. Ayrıca kaybetsen ne olacak,
her şey kazanmak değil. Mutlu olmak istiyorsan, ilk şart cesur olacaksın, risk
alacaksın.” sözleriyle dile getirdiği gibi bir hayat felsefesine sahipti.
Sinan’ın aksine ilk tokalaştığı an aralarında elektrik geçen bu kadının tüm
şımarıklıklarına göz yummuştu. Ve en sonunda sevgisiyle, sabrıyla ve verdiği
emekle Yasemin’i Sinan’ın arzuladığı gibi değiştirmişti. Karşısındaki kadın
artık “Sen benim başıma gelen en güzel
şeysin. Şans meleğimsin sen benim, uğurumsun.” diyebilecek biriydi. Ancak
öyle bir an gelmişti ki, aralarındaki o ince sınıf farklılığı ortaya çıktığı an
İso, ustanın kendisine dile getirdiği gibi kendisinden beklenen toleransı
gösteremeyip kaçmıştı.

Sinan ve İso da ilişkileri
zorlu bir döneme girdiğinde kalmak yerine kaçmayı tercih etmişti. Ancak
nedenleri o kadar farklıydı ki... Biri emek vermeden her şeyin önüne hazır
gelmesini isterken diğeri ise aşk ve gurur arasındaki savaşta gururun
kazanmasına izin vermişti. İkisi de hatalıydı. Ama yine de hangisi bu aşkı en
çok hakkediyor diye düşündüğümde cevabım hep İso oluyor. Çünkü o emek sarf
etmiş ve Yasemin’i değiştirmişti. Birazcık tolerans gösterebilseydi, belki bu
hafta evlenme teklifini eden kendisi olabilirdi. Sinan ise hazıra konmuştu.
İso’nun değiştirdiği Yasemin ile mutlu bir hayat kurmanın peşindeydi. Eğer İso
olmasaydı, yeniden Yasemin ile bir araya gelme ihtimalleri olduğuna bile
inanmıyorum nedense. O eski Yasemin’den hoşlanmamış ve kaçmıştı. Ne zamanki
onun değiştiğini ve hayal ettiği gibi bir kadın olduğunu gördü; koşar adımlarla
hemen yanına geldi. Şimdi de aynı şeyleri yapmaya devam ediyor. Ömer’in çizdiği
ve İso’nun hazırladığı bir ayakkabıyla evlenme teklif etmekten çekinmiyor.