Zamanında ne yaşanırsa
yaşansın, her zaman aile içinde küslük olmaması gerektiğine inanırım. Her olay
bir şekilde zaman içerisinde aşılır. İnsanlar hata yapabilir ayrıca insanlar
değişir. Belki Hulusi bey hala ustanın “Bu
çocuk sana neden küstü, neden dargın farkında değil misin? Ona dürüst
davranmadığın, onu kandırmaya çalıştığın için. Şimdi aynı yöntemleri kullanarak
barışmaya çalışıyorsun.” sözleriyle dile getirdiği gibi pek değişmedi. Ama işte
kaç yaşına gelmiş adam, torununu da seviyor belli. Bu nedenle barışmak
istemesini ve bunun için insanları kendisine yardım etmeler için zorlamasını
yadırgamıyor. Keşke tabii bunu isteme gibi önemli bir gün yerine daha az
bencilce yollarla yapsa, Defne’nin Ömer’i hazırlamasına izin verse, sabretse...
Tam bir yaşlı keçi! Olaylar istediği gibi gitmediğinde ya da yavaş
ilerlediğinde hemen tepki veriyor, aynen biz izleyiciler gibi. Hatta Ömer gibi.
Onun da dediğim dedik bir karaktere sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. İlk
bölümde Necmi ile Neriman’ın bu konuda unutmadığım bir diyalogu vardır:
NECMİ: Ömer’i nasıl
barışmak için ikna edeceğiz bilmiyorum. Tam bir inatçı! Dedesi kılıklı. Babamın
aynısı. Boşuna dememişler bir ipte iki canbaz olmaz diye, bu yüzden
anlaşamıyorlar.
NERİMAN: O ip bizim
boynumuza dolanmasın da...
NECMİ: Babam başka
inatçı, Ömer başka inatçı. Birinin elma dediğine, öbürü armut diyor. Biz nasıl
bunları bir araya getirip başımızın çaresine bakacağız.
NERİMAN: Katranı kaynatsan
olur mu hiç şeker, cinsi batasıca cinsine şeker.
Belki de ikisi de bu
kadar keskin olduğundan anlaşamıyorlar. Şimdi Defne, Koray’ın isteme günü
yapacağı gibi dede ile Ömer arasında süspansiyon görevi görecektir. Her ne
kadar Neriman ile aynı fikirde olmak hoşuma gitmese de Defne’nin bunu
yapabilecek en doğru kişi olduğunu düşünüyorum. Defne, Ömer’in pusulası ve
dalgakıranı... Eğer Defne uzun bile sürse dede konusunda onu yumuşatabilirse,
bu aşkın her sorunun altında kalkabileceğine hepimiz bir kere daha şahit
olacağız. Ben buna eminim ama yine de olsun, Ömer’in değiştiğine dair elimizde
bol bol somut kanıtın olmasından bir zarar gelmez.
GÜNDEM 3: AŞKIN DEĞİŞTİRİCİ GÜCÜ
Hepimizin bildiği gibi Kiralık Aşk’ta yazılan tüm hikayeler
aşkın, sevginin belki de zamanın insanları değiştirdiği üzerine kurulu. Seneyi
devriyeye yaklaşırken 49 bölümde tüm karakterlerin yaşadıklarıyla bir şekilde
evrim geçirdiğine birebir şahit olduk. Ancak bu bölüm Ömer’in annesini
hastayken altı kat yukarı taşıdığını anlatırken değişimin tam olarak ne
olduğunu da sorgulamaya başladım. Siz de fark ettiniz değil mi? Düşünceleri hep
net olan birinin bu kadar güzel bir bölümde kafasının allak bullak olduğunu...
Nedendir bilinmez bu hafta pek bir hayatı ve insanları sorgulama ruh halindeyim.
Bu nedenle işte yazımda karışık cümlelerle sürekli bir daldan diğerine
atlıyorum. Sıradaki dalım ise insanların değişimi üzerine.
Hani sürekli diyoruz ya;
“aşk değiştirir.” Şimdi düşünüyorum da aslında aşk insanları değiştirmiyor,
sadece saklamayı tercih ettikleri ya da farkında olmadıkları özelliklerin öne
çıkmasına yardımcı oluyor. Eğer bir şey hamurumuzda yoksa onun aşk ya da
sevgiyle birlikte oluşması çok da mümkün değil gibi. Örneğin; Ömer. O herkesin
buz şelalesi dediği o şahane adam! Sinan, Neriman ilk Kiralık Aşk fikrini
ortaya attığında Ömer’in evlenmesinin ya da aşık olmasının imkansız olduğunu
dile getirmişti. Kendisi bile “aşka ayıracak vaktim yok” demişti. Ama ne oldu?
Defne ile birlikte bu hafta barda Sinan ile Necmi’nin belirttiği gibi içindeki
gizli romantik ortaya çıktı. Hareketleri ve sözleriyle sadece Defne’nin değil;
hepimizin hayalindeki beyaz atlı prens haline geldi. Peki sizce bir insan sevgi
nedir bilmese ya da muhteşem bir aşka bizzat şahit olmasa, bu kadar şahane bir
aşık olabilir mi? Bence hayır.
46.bölümde Serdar’ın Ömer
ile yaptığı evdeki sohbetinde “Defne’nin
sevgiyi karşılama konusunda problemleri var. Sen onu sevmeyebileceksin, bir
rüzgar esecek kaçıp gideceksin korkması bundan ya da senin sevgine kendini
layık görmemesi. Bizim içimize işlemiş terk edilmek.” sözlerinden
anlamıştık bugüne kadar Defne’nin aslında birçok kişinin eleştirdiği
hareketleri neden yaptığını. Çünkü o sevgi nedir bilmemişti. Onun beyni hep
terk edilmek üzerine formatlanmıştı. Aksini bilmiyordu. Ve yine aynı konuşmada Ömer’in
“Ben Defne ile bir aile kurmak istiyorum.
Senin ve Nihan gibi. Biz olacağız. Burası, Passionis, ben, benim olan her şey
Defne’nin.” sözleriyle de aile ve biz olmak konusunda onun Defne’den çok
daha deneyimli olduğunu fark etmiştik.

Ömer herkesin karşı
çıkmasına rağmen aşklarını doyasıya yaşayan bir anne ile babanın çocuğu.
Büyürken evde “Biz” hatta “bir” olmaktan bir an bile olsa vazgeçmeyen bir kadın
ile erkeğin aşkına şahit oldu. Üstelik öyle bir aşktı ki onlarınki annesi öldükten
sonra babası onsuz bir hayata razı gelmeyip bile bile oğlunu bile umursamadan
ölüme doğru yürümüştü. Belli ki babası, Emine Hanım’ı her zaman el üstünde
tutan bir adamdı. Sevdiği için her şeyi yapabilecek türden. Emine Hanım’ın ise
hayran bırakan özellikleri saymakla bitmez. Yani uzun lafı kısası böyle bir
ortamda büyüyen birinin içinden gizli romantik çıkmasına aslında pek de
şaşırmamak gerekiyor. Bana göre Ömer her zaman ince ruhlu, romantik, sevmesini
ve “bir” yani karı-koca olmanın ne olduğunu çok iyi bilen bir insandı. Sadece
ailesini kaybettikten sonra yaşadığı 30.bölümde ustanın da dediği gibi “Başka yelkenli yok mu? Koskoca
denizde bir başına diyorsun... O çelimsiz haline bakmadan o denizin ihtişamına
tek başına karşı koyuyor. Sanki kendisi seçmiş gibi geldi bana yalnızlığı...
Başka kapıları zorlamadan atıvermiş kendisini denize. Kurban olmayı seçmiş.” dediği
gibi yalnızlığa mahkum etmişti.