Kendimi bildim bileli
yazları hep Büyükada’ya gideriz... Vapurdan indiğim anda iskelenin o büyülü
ortamı, martı sesleri, sokaklarda dolaşan at arabaları, yemyeşil doğası şehrin
o tüm karmaşasından uzaklaştırır. Geçmişe dönüp baktığımda ne çok anım vardır orada...
İlk gece çıkmaları, çocukluk aşkları, kız arkadaşlarımla sabaha kadar saat
meydanında elimizde ay çekirdekleriyle yapılan dedikodular... Bu bölüm uzaktan
Büyükada iskelesinin o göz kamaştırıcı atmosferi ekranda belirirken tek tek
hepsi aklıma geldi. Kiralık Aşk’ta yaşanan birçok olayın hayatımızın bir
noktasında ben ya da arkadaşlarımın ada dedikodularında dile getirdiğimiz başından
geçen bir hikayesine benzer olduğundandı belki bu diziye beni bağlayan. Bölümün
sonunda tüm bunları düşünürken ekranda da bir yandan Defne, büyük bir özenle
hazırlanan düğünün yeniden toparlandığı havuz kenarında dolaşıp duruyordu.
Arkada ise Rossini, Sevil Berberi çalıyordu. Müziğin sesi yükseldikçe oturduğum
yerde ben de Defne ile birlikte zaman içerisinde yolculuğa çıktım.

Dizinin ilk bölümünde
Neriman, Defne’ye Ömer’in en sevdiği şarkı ‘Sevil Berberi’ olduğunu söyleyince
onca şarkı arasından acaba neden bu şarkıyı seçtiler diye düşünmüştüm. Daha
sonra bu şarkı hep ilginç anlarda karşımıza çıkmıştı. Ofisteki ilk günlerinde
asansörde bu şarkıyı duyan Ömer tepkisi. O anki Ömer’in bakışlarını hatırlıyor
musunuz? Adam şaşkınlıkla Defne’ye bakıp kalıyor, süzüyor. Zaten anlamamış
Manu’da öpüşmesiyle kendisini etkisi altına alan kızın, asistan görevinde ne
işi var. Bir de sabah görmüş kitabı, ardından da Rossini çalıyor. Herhalde o
zamandan başlamıştır ‘acaba Defne hayatımın kadını mı’ sorusu beyninde
dönmeye... Ardından 13.bölümde yeniden en beklenmedik anda karşımıza çıkmıştı.
Ömer ile Defne artık
sevgililer... Daha doğrusu her zamanki gibi konuşmaya çalışıyorlar diyelim.
Polonezköy’de güllük gülistanlık bir ortam. Defne, Ömer’in yanağından ufak bir
buse kondurmuş, Ömer havalarda uçuyor. Her şey yerli yerinde. Ve ilk kez el ele
tutuşacaklar. Ömer, Defne’yi Sevil Berberi’yle ıslık çalarak uyandırıyor.
Defne’nin ilk iş gününde ilk sohbetlerine konu olan bu şarkı, şimdi sevgili
olarak ilk uyandıkları günün fonunda... Daha sonra ise Ömer yine ormanda bu
ıslıkla Defne’yi çağırıyor. O zaman dizinin başında aklıma gelen o sorunun cevabını
daha çok merak eder olmuştum. 21. bölümde ise Defne’nin hatırladığı sahnede bu
soruya cevap aldığım için çok mutlu olmuştum. Sevil Berberi o gün Defne ile
Ömer’in bizimkilerin yeniden sevgilisi olmasıyla yine onlar için ilk olan bir
olayda ilk baş başa yemeklerinde sofranın ana sohbeti olarak tekrar karşımıza
çıktı. Üstelik 1. bölümde Neriman'ın Rossini için sen anlamazsın dediği Defne,
artık daha olgun ve bunları anlayacak hatta öğrenmek isteyecek birine
dönüşmüştü.
DEFNE: Bir şey soracağım
bunun senin için bir anlamı var. Tamam bir sürü şey dinliyorsun ama en çok bunu
dinliyorsun?
ÖMER: Rossini severim
zaten. Bu şarkıyı bir filmde daha önce hiç duymadığım bir şekilde duydum. O
zaman başka bir türlü sevdim. Bana belli bir duyguyu çağrıştırıyor.
DEFNE: Hangi film? Hangi
duygu?
ÖMER: 8,5 Fellini. Adam
hayalindeki kızı ilk defa gördüğünde karanlık Alman operası bir anda İtalyan’a
döner bu çalar yani. Aşık olur. Birden bire...
8,5 Fellini... Daha önce
izlemiştim birkaç kere... Değişik bir duygusu olan bir film. Ama Ömer söyleyene
kadar Sevil Berberi’nin orada çaldığını fark etmişim hiç. Filmde başroldeki
Guido karakteri ünlü yönetmen Fellini’nin içinde bulunduğu depresif hayatı
anlatır. Semboller bu filmin temelini yansıtır. Sanatı, aşk hayatının kısırlığı,
yaşlanma korkusu, ölüm ve ölüm sonrası korkularını düşünen yönetmen depresyona
doğru sürüklenirken belki de tam ortasındayken bir şehir meydanında su alırken
beyazlar içerisindeki Claudia ile karşılaşır. Claudia burada Guido’nun ilham
perisi, idealindeki kadını temsil eder. Daha sonra ise Claudia filmde yeniden
Guido’nun filmlerinde oynamak isteyen bir kadın olarak belirir.
Guido’nun hayatında
birden çok kadına rastlarız. Ama etrafındaki kadınların hemen hemen hepsi bir
rol kapma güdüsüyle yönetmene yaklaşmaktadırlar. Bu sahte kadınlar, yönetmenin
aşka yönelik algısını çarpıtmışlardır. Bu kadınlar arasında gerçek bir aşkı
yaşayamayacağını inanan adamın hayatı Claudia’nın belirmesiyle başka bir boyuta
geçer. İlk bakışta anlar onun idealindeki kadın olduğunu... Daha sonra ise
yeniden oyuncu olarak karşısına çıktığında, sevmeyi bilmeyen Guido ilk kez
dediklerini anlayan, onu olduğu gibi kabul eden, rol yapmayan bir kadınla
tanışır ve duygularını paylaşır. Belki de sevmeyi öğrenir... Karanlık Alman
operası renkli ve eğlenceli bir İtalyan operasına döner.

Tam olarak olmasa da
aslında bu biraz da Ömer ile Defne’nin hikayesini andırmıyor mu? Annesini ve
ardından babasını kaybeden Ömer içine kapanır. Her ne kadar sürekli gerçek bir
şey arasa da, bir türlü aradığını bulamaz. Katı bir insandır. Prensipleri olan,
insanları kendi kalesine sokmayan, duvarları olan bir insan. Guido gibi o da
işinde başarılıdır. Feryal gibi hayatındaki kadınlar hep bir çıkar ya da bir
talep üzerine hayatındadır. Her ne kadar bu yalnızlığından mutluymuş gibi
görünse de, içerisinde köreliyordur. Kendisine uygun bir kadın olmayacağını
kabul etmiştir. Hani Yasemin’e annesini bahane ederek evine geldiğinde
söylemişti ya:
YASEMİN: Sıkılmadın mı
yalnızlıktan?
ÖMER: İyiyim böyle keyfim
yerinde.
YASEMİN: Hayatında bir
kadın olsa bence her şey daha iyi olurdu. Seni taşıyabilecek, yol arkadaşlığı
edebilecek.
ÖMER: Öyle bir kadın yok
ne yazık ki?
YASEMİN: Belki de vardır
ama sen göremiyorsundur.
ÖMER: Aşka ayıracak
vaktim yok biliyorsun.
YASEMİN: O seni bir
bulsun, ne yapar eder bulur vaktini merak etme.
Tabi onun Claudia’sı yani
Defne hayatında belirene kadar. Guido gibi o da hayatını değiştirecek
idealindeki kadınla Rossini’nin Sevil Berberi müziği eşliğinde tanışıyor. Ve
Ömer’in hayatı değişime uğramaya başlıyor. İlham kaynağı, hayalindeki ideal
kadın Defne yavaş yavaş o fark etmeden hayatının merkezine yerleşiyor. Önce
evine küçük izler bırakıyor post-it'ler, çiçek fideleriyle sonra da hayatına...
Üstelik ilişkileri oyuna ve etraflarındaki çakal insanlara rağmen çok güzel bir
şekilde evrimleşti. Zorluklar oluştu hayatlarında aşmaları gereken.. Yanlış
anlaşılmalar oldu. Her kıskançlık, her kavga özetle her kötü olay aralarındaki
duyguyu daha da derinleştirdi. Sağlamlaştırdı. Şimdi ise daha sağlam bir
şekilde karşılarındaki engellerle savaşmak için hazırlar ya da ben öyle
umuyorum.