Romantik komedi olarak başlayıp bu işin ekmeğini helalinden
yiyen Kiralık Aşk’ın o yediği ekmek boğazında kalmış durumda. Romantikliğini
Defne’nin kezbanlıklarından, komediyi ise
boynumuzu büken sırdan dolayı bir türlü ağız tadı ile yaşayamadık. Defne ve
Ömer’in bir arpa boyu yol gidemediği, Ömer’in doğrucu Davut olmak adına itici
ve bencil bir adama dönüştüğü bir bölüm izledik. Ömer’in yaptığı bu olayın hiçbir
şekilde açıklaması yok benim için. Dürüstlük adı altında bariz bencilliğini
izliyoruz. “Olay benden çıksın da ne olursa olsun” diyen Ömer benim sevgilimin
arkadaşı olsa ben Ömer’i kara listeye alarak, üstünü çoktan çizmiştim bile. Twitter’da Dilara Pamuk’un “Ömer’in hiçbir şey anlamaması onun zekasına, her şeyi
biliyor olması da benim zekama hakarettir.”
Twetini defalarca kalpledim, döne döne kalpledim. Olayın öyle bir boyutu
varsa Ömer’in çizdiği bütün etik, doğruluk tavırları alt üst olmuş olacak. Yani
bizde tıpkı DefÖm gibi ilişkinin en başından beri bir yalanın içinde olacağız
matmazel, kapiş? Ayrıca, biz Hulusi
devreye girse de rahatlasak dedikçe, o da Defne’nin boynuna yük oldu. Neriman ’nın
her türlü blöfünü yiyen Kezban Defne’nin neden henüz canına tak etmedi ve biz
neden elli bölümdür bir arpa boyu yol alamadık? Kafamda yine deli sorular!
Önümüzdeki maçlara bakacağız diyerek umut besleyen seyirciyi
her hafta göklere çıkarıp sonra acımasızca aşağı ittiriyorsunuz. Şu ana dek,
içime sinerek tamamlandığına inandığım tek bir konu yok. Maalesef ki, konular
yarım hikaye ise beş karış havada. Hadi
senaryonun elimizde kalmasını da geçtim kurguda da saçmalamalara doyamadık. Ne
zaman günler geçti, düğün takımı olayları jet hızı ile yaşarken paralel
evrendeki Sude için günler neden kaplumbağa hızında geçti? Bu izleyici devamlılık hatasından bile “Acaba bir metafor
mu?” sorusunu sorabilecek kadar dikkatle ve özenle izliyor diziyi. Tüm televizyon
izleyicilerinin boş beleş vakit geçirmek için dizi izlemediğinin umarım
farkındasınızdır. Haftalardır burada içerik üretiyor, izleyenlerle hakkında
yorumlar yapıyoruz. Olayları, kedi-fare oyununa dönüştürmek seyircinin zekasına
yapılan en büyük hakarettir, diye düşünüyorum.
Mutsuzum çünkü
yazının başında bahsettiğim, benim için efsane olacak işlerden Kiralık Aşk’ı el
birliği ile gözümün önünde mahvettiler. Devam eder mi, etmez mi bilmiyorum.
HATTA artık devam etsin istiyor muyum onda bile kararsızım. Oyuncağı elinden alınan çocuklar hanesine
beni de yazın! Hadi üstüme de gelin korkmuyorum, ben çok sevdiğim dizimden soğur hale geldim, yıkar mı sandınız acılar :) İçimdeki öfkenin en ufak bir kısmını bile yansıtmayan bu isyan
yazısını noktalamadan önce önemli bir şeyi de usulca bırakıyorum şuraya. Bu hafta
(ve geçtiğimiz 48 hafta da) dizinin tek güzel şeyi, çizgisini bir santim
bile bozmayan İso’ idi. O bebişe verilecek en doğru isimde İso idi. Kerem Fırtına “Yeryüzündeki yetişen bir İso nasıl olmalı?”
sorusunun cevabını veriyor. Aşkın iyileştirmesini, mucizeleri,sırları bir kenara bırakın.
Bağıralım hep beraber “Yaşasın İsoların
varlığı” diye! Yazının fotoğrafı da ona selam olsun. Kocaman sevgiler.
Not: Allah'ını seven defansa da gelsin aşağıya. Bekliyorum <3