Evet çok sevgili Sinyor
İplikçi, tebrik ediyorum seni milli oldun! Artık sen de aşk mafyasının daimi
üyelerinden biri haline geldin ve hayata duygularınla bakmaya başladın. Konu
insanın sevdikleri olduğu zaman akıl ve mantığın hiçbir işe yaramadığını
anladın. Zamanında hiç düşünmeden ağabeyini kurtarmak için saçma sapan bir
oyuna dahil olan Defne’den hiçbir farkın kalmadı. Üstelik Defne üzülmesin ya da
sana tepki göstermesin diye bunu ona söylemekten çekindin. Çünkü kaybetmekten
korkuyorsun! Yine tıpkı sana Kiralık Aşk oyun gerçeğini anlatmanın hep ucuna
kadar gelen Defne’nin korktuğu gibi... Burada eşitlendiniz demek pek doğru
kaçmaz ama artık sen de hayatın sadece beyaz ya da siyahlardan ibaret
olmadığını görmüş oldun. Bazen griler vardır ve bazen senin de sevdiğinin
yanlış yaptığını bile bile sırf alanına girmemek için racon icabı laf etmezsin
ya o yanlış galiba ya... Müdahale etmek lazım, kızacağını bile bile.”
sözleriyle dile getirdiğin gibi mantığının reddettiği şeyleri yapabiliyormuş
insan. “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” diyen biri, hiç
istemeye istemeye sırf sevdiği üzülmesin diye yanlış adımlar atabiliyormuş.
İşte sana insanları eleştirmeden aklına getirmen gereken on numara beş yıldız
bir hayat dersi. Lütfen yeri geldiğinde oyun olayını en ince ayrıntısına kadar
öğrendiğinde aldığın bu dersi aklına getirmeyi unutma canım. Çünkü top, artık
aslanın ağzında!
KAYBETME KORKUSU TAVAN YAPTI!
Kabul etmek lazım 45
bölüm boyunca her an patlayacak bir bomba gibi elden ele dolaşan şahane “oyun”
meselesinin ortaya çıkması için geri sayım başladı. Top dönüp dolaşıp,
Gallo’nun yazdığı mektupla Defne’nin ayağına geldi. Oyuna dair tüm gerçekleri
anlatacak kişi tabii ki bu hikayede Gallo değil. Attığı her adımla Defne ile Ömer
arasında yepyeni bir gelişmeye neden olan bu kişilik giderken son golünü
atmıştı. Şimdi bu topla ne yapması gerektiğini bulmak zorunda kalan bir Defne
var karşımızda.
Kimse kusura bakmasın
Defne’ye gelen eleştirileri artık kabul etmiyorum. Evet, susuyor. Çünkü
korkuyor. Aşk mantığı yok ederken beraberinde korku getirir. Baksanıza süper
kahraman Sinyor İplikçi bile korku denilen bu duyguyu yaşıyor ki, Defne’den evi
satın aldığını saklamayı tercih ediyor. Yaşamadan anlayamayız. Ne kadar empati
yapsak da olmaz. Defne’nin hayatı boyunca yaşadıkları ve bir türlü de bitmek
bilmeyen sorunlar benim kalbimi sıkıştırıp un ufak ederken onun eleştirilmesine
çok üzülürüm. Her gün hayatın yepyeni bir darbesiyle savaşmak zorunda kalırken,
kendisini “Ne zaman canım sıkılsa ‘kızım Ömer’i göreceksin boşver, hayat sana
güzel’ diyorum.” diyerek teselli eden bir cesur savaşçı var karşımızda. O da
doğru yolu bulacaktır. Kaçmanın sonu olmadığını kendisi de görecektir. Ama işte
hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir derler. Yani biz her şeyi
planladığımızı sanıyoruz ama kader oyununu istediği gibi oynuyor, ve kendimizi
hiç bilmediğimiz bir yerde buluyoruz. Defne her bir yeni sorunla uğraşırken
kendini yabancılık çektiği yerlerde buluyor sürekli. Ev sorununu nasıl halledeceğini
düşünürken bir anda Gallo’dan gelen telefonda başından aşağı kaynar sular
dökülüyor ve bunu idrak etmeye vakti kalmadan Ömer’in evi satın aldığını
öğreniyor. İso’nun saklamak yerine Defne’ye söylemesine ayrıca mutlu oldum. Her
ne kadar önümüze nur topu gibi iki sorun çıkarsa da...

Defne’nin Gallo’nun
kendisine attığı pası en iyi şekilde kullanacağına inanıyorum. Gönlüm bu oyunu
artık kendisinin anlatması. Sonuçta karşısındaki adam koskoca zeki Ömer
İplikçi. Gelen itirafın ardından Defne’nin arkasından 45 bölümdür bıraktığı
ipuçlarını toplayarak kalbiyle mantığı arasında yeniden başlatacağı mahkemede Defne’yi
hükümsüz yargılayacaktır. Çünkü bu bölüm Ömer evi satın alarak artık mantığın
hiçbir şekilde devreye girmeyeceğini bizlere kanıtladı. O açılan davada sadece
protokol amaçlı olacaktır. Ne zaman oyun aklınıza gelen ve göğsünüze bir öküz
otursa şunu aklınıza getirin; Ortada tüm bildiklerini yok edecek bir sır
olduğunu bile bile Ömer, Defne ile birlikte. Sinyor İplikçi’nin ne kadar zeki
bir adam olduğunu atık bilmeyen kalmamıştır.
Bu bölüm Defne’nin kendisinden bir şey sakladığını fark ettiğinde Nihan
ile yemeğe çıkmak istemesi ya da Türkan teyzenin ağzından bir şey kaçırması
umuduyla dizi muhabbetine katılması da bunun en büyük işaretiydi. Belki onlardan
öğrenmemişti gerçeği ama amacına ulaşmak için çok doğru yoldaydı.
Peki, şimdi size on
puanlık bir soru soruyorum: Defne’nin sırrını bulmak adına bu adımları hiç
düşünmeden hızlıca atan Sinyor İplikçi aynı zekasını Defne ona ortada onun tüm
bildiklerini yok edecek bir sır olduğunu söylediğinde niye aynı zekayı
kullanmadı? Özellikle de 29.bölüm sonunda “ben bulacağım, benden ne sakladığını
bulacağım ve bitecek bu iş” dediğinde? (Ufak bir parantez açayım Ömer’in oyunu
bilmediğini düşünen gruptayım. Bilmesinin Defne’ye çok gaddarca bir hareket
olduğunu ve bu aşka dair gördüğümüz inandığımız her şeyi mahvedeceğini
düşünüyorum.) Sonuçta Ömer, Defne’nin arkasından bıraktığı ipuçlarından birini
yakalasa az çok sonuca varacak zekada biri. Ancak o korkmuştu. Defne’nin büyük
bir içtenlikle varlığını açıkladığı o acı gerçekle karşı karşıya kalmak yerine
bilmemeyi tercih etmişti. “Her seçim bir
vazgeçiştir” derler. O da bunu araştırmamayı seçerek, sırrı öğrenme
şansından da aslında bir nevi vazgeçmişti. İngiliz şair John Dryden’ın “Aşk, farklı zihinlerde farklı etki yaratır.
Akılsıza ışık tutar ve akıllıyı kör eder” sözleri adeta bu durum için
yaratılmıştı.