Kafayı yedim, hem de peynir ekmekle. Fikret’ten artık
kusacağım geldi çünkü. Yaka silkerken boğulup kalacağım bir köşede. Her şeyi
anlattığı bir mektubu Ömer’e yollayarak sahiden ne yapmak istediği konusunda en
ufak bir fikrim yok sevgili Kiralık Aşk ailesi. Fikret’in aynı İz gibi sessiz
sedasız gideceğini düşünerek ne büyük yanılmışım ben!
Bir de marifetmiş gibi Defne’yi arayışı yok mu, alıp
kafasını o asansörün düğmelerine çarpasım geldi. Gerçi iyi de oldu haber
verdiği, sağ olsun ilk kez bir işe yaradı da başladığı günden beri hayatın her
rengini istisnasız sofralarımıza meze etmiş Kiralık Aşk’ın çok değişik bir
tonunu yakaladık: Belirsizlik. İlk defa sonrasında ne olacağını kestiremiyorum.
Elli ihtimale bölündüm sanki.
Bu vesileyle uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıyor ve
kendimi Defne’nin yerine koyuyorum. Ay o çalanlar ne çanları? Çanlar kimin için
çalıyor sayın Defne Topal? Ömer ve senin için mi?
Hikayenin çarşaf gibi durgun durgun ahenkle salınışına
katılmak istenen ekşından ötürü Defne’nin gereksiz Fikret Gallo’nun gereksiz
mektubunu öğrenmesi dolayısıyla Ömer’i, evi satın almasını bahane ederek terk
edeceğini düşünüyorum. Nasıl olsa o beni terk edecek deyip önce davranmak
isteyebilir. İhtimaller söz konusu olunca Defne’nin ne kadar
çılgınlaşabileceğini hepimiz biliyoruz neticede.
Olayların akışında nasıl bir hal alacağını durup izlemek böylesi
bir durum için daha iyi olabilir belki. Tabii olayların tam merkezinde yaşayan
bir insana, şunu şöyle yap bunu böyle diye söylemek kolay. Defne’nin yüreği kuş
gibi çırpınıyor şimdi. Çaresiz, eli kolu bağlı. Mektubu bulup yok mu etmeli
yoksa “artık ne olacaksa olmalı” mı? Gidip “Sen benden habersiz hayatımı nasıl
satın alırsın?” diye Ömer’de camı
çerçeveyi indirmeli mi yoksa? Ay bu da çok Yeşilçamvari oldu ama neyse…
Ömer: Anlat verenine kurban olduğum...
Ömer’in oyunu öğrenince ne yapacağını kestirmek eskisinden
de güç artık. Defne’den habersiz evini almış olmaktan bir hayli rahatsızdı,
çünkü kendisine yapılsa çok öfkelenirdi. Ah Ömer’im bir bilsen sana senin
arkandan neler yapıldı! Belki böyle söylemek biraz ayıp olacak ama sonuçta
Defne de onun için habersiz satın alınmış bir eş değil miydi? İşte bu yüzden
geçen hafta Ömer’in oyunu öğrenirse hiç umuruna katmayacağını düşündüğümü
söylerken de ne kadar yanıldığımın farkına vardım. Gönül ister ki bu Kiralık
Aşk oyununun faturası sadece Neriman’a kesilsin, Defne tereyağındaki bir kılmışçasına sıyrılsın gitsin ama kısmet tabii bu işler…
"10 adımda sevdiğiniz beyi söylediğiniz yalanlara inandırma" mı, hmm...
Şimdiiiiii özetle şöyle hissediyorum ben;
Bana soracak olursanız bu bölüm, finali hariç vasatın belki
bir tık üzerindeydi. Defne ve Ömer’in bir araya geldikleri her an “vuslat”
sinyallerinin atmosfere yayılmasından BIKTIM. Allah’tan arada bir kitap falan
okuyorlar da gözümüz gönlümüz açılıyor. Cilveleşsinler efenim ona bir şey dediğim yok, sadece çok fazla olmasına lüzum yok bence. Arada gündelik birkaç basit bir şey daha yapsalar bu kadar göze batmayacağını düşünüyorum.
SinYas’cı falan da değilim ben artık. Sinan'ın Yasemin'e yaptığı o müthiş kabalıktan sonra SuDen çifti yeni
favorim oldu. Deniz Tranba’nın aşık olunca böyle bir beyefendi olacağını az çok
tahmin edebiliyordum ama gerçeklenince daha bir tadından yenmez oldu. Aşık
olduğu kişinin Sude olması biraz gıcık bir durum ama olsun, çok yakıştılar, çok
da güzel oldular, baya iyi oldular yani! Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim fark etmedim sanmayın, sankim Defne ve Ömer'in paralel bir evrendeki yansıması gibiydiler. Sarhoş hamfendiyi yatağa yatırıp üstünü örtmeler, ayakkabılarını çıkarmalar, saçını okşamalar falan... Ağlamıyorum gözüme "ilişki" kaçtı :(
Ağlamaktan söz etmişken, İsmail’in çektiği acının yersiz olduğunu düşünüyorum. Gereksiz
demeye elim varmadı sonuçta o bizim İso’muz da ne bileyim zaten yeterince dram
vardı bu bölümde, bir de İso’nunkine hiç lüzum yoktu sanki. Ha üzülmedim mi,
üzüldüm hem de çok. Ama netçen be İso, hayat işte. Kimi yaralar kabuk bağlar,
kimi yaralar da zamanla su yüzüne çıkar işte böyle…
Su yüzüne çıkanlarda bu hafta, daha öncede değindiğim gibi bir de ev meselesi vardı bildiğiniz üzere. Bundan mütevellit Nihan- Ömer yemek sahnesi çok güzeldi. Nihan doğallıkta Nirvana’ydı her zamanki gibi, iyi ki de öyleydi. Şükrü Abi’ye her şeyi anlatmış olmasına biraz bozuldum gerçi ama affedemeyeceğim bir şey değil. Ben evi Hulusi Dede alsa çok daha güzel olurdu diye düşünüyordum ama sonuçta o da İplikçi bu da İplikçi. Kabulümdür.
Ben kabul ettim etmesine de, bakalım Defne ne yapacak?
Haftaya görüşmek üzere efenim, kendinize iyi bakın…