● Çiftlikte 45 kiloluk hatunu zaptedemeyip “ayol bunu neyle beslediler” diyen Nöro ve Koriş; olayların kontrolü sahiden kimdeymiş yarın akşam kil maskenizi yaparken oturun bunu bir düşünün bence. Defne’yi hala damlalıkla besliyor olabilirler, ama doğru noktalara doğru dokunuş 40 beygir gücündedir. Alın bu da size hayat dersi. Şurada da biraz tatlı tuzlu karışık kuru pasta var. Limonata da yan tarafta. Hadi afiyet olsun. 

● Ömer o tok sesiyle şiir okusa da hepimiz oturup sabahlara kadar dinlesek değil mi? A-aaa.. ne kadan da “biz de öyle diyorduk” bir temenni değil mi Kiralıkçılar? Aleykümselam efenim, aleykümselam ^^

● Deniz ve Sude. Olduramadım. Tamam aşk bazen olabildiğinde apansız ve saçmadır, ama sanki bu kadar da değil? İki yanlış bir doğruyu götürmez hatta getiriri mi izleyeceğiz bilmiyorum, ama epey değişik olacağı kesin. Yine de ben şu an için, “kazananın kaderi yalnızlıktır” temalı romantik fon müzikli konuşmayı; “dağ evine ait müzikler eşliğinde Ömer’in koltuğuna oturup origami yapan Fikret olmamışlığı” ile yarıştıracağım müsaadenizle. Adaletli bir yarış olmadı farkındayım, ama ne Deniz’e ne Sude’ye ne de “Ömer’e sırrı söyleyip kazanmak istemedim” deyip, nasıl kirli bir şekilde kazanmak istediğini fark dahi etmeyen Fikret’e karşı adaletli olmam gerekiyor bence. 

● Yazlıkta, otelde, ve kim bilir daha kaç yerde karşımıza çıkacak o kırmızı elmalar çürümeden bi pay yapsaydın da ağzımız tatlansaydı değil mi Ömer? Pay çok güzel olmuş, eline sağlık. Sahi içinde ne var? Ben sanki bir parça “başka bir şey” tattım gibi. Galiba bir tutam da “aklımı başımdan alan”otu var. Birazcık da “hayatta başka bir şey düşündürmeyen” şekerinden serpmişsin üstüne. Bana öyle geldi ki bu pay Fiko’ya da derin derin nefes aldırdı. Hatta onunkisini kesmiş de olabilir. İÇİ yandı İÇİ. Soğuk çay getirin buzlu kahve getirin bişey getirin. Mineeee... iced-rezene!

● “Her aşk güzeldir ama bizimkisi....” ile başlayan sözün devamını da göremedik Fikret ama hayal gücümüz senin Ömer ile ilgili beslediğin umutlardan daha güçlü olduğu için devamını bize bırakıp gittin zaar. Doğru düşünmüşsün. Seni hatırladıkça “ne kadan da devamı olmayan cümlelerin kadını” deyip... güleceğim demiyorum, çünkü yüzümü ekşiteceğim daha kuvvetle muhtemel. Maksat senin şerefine, bu hikayedeki vaktinin yarısında yüzüne yapışık gezen ifadeye yansıma olsun. Güle güle sana Gallo Fikret. 

● Bütün bendi ile ısrar etmesine rağmen umduğunu bulamayanlardan Sinangiller, can kardeşi Ömergillere manevi destek olsun diye kapılarda kalmalara doyamamaktadır zaar. Halbuki bilmezler ki Ömergiller – şayet o yatak “çift kişilik”se, çifti yanında olsa maazallah sığamayacakmış gibi büyük büyük durduğu–yataklarında, Defne’lerinden iki tatlı mesaj aldı mı uykuya dalacak kadar gerginliklerini aldırmış durumdadırlar. Neredeyse evlenecekmiş gibi. 

● Veya, dalmış mıdır acaba sahiden? Efsane odur ki, gelişmiş Ömer İplikçi’lerin hafızaları öyle iyidir, öyle iyidir ki gördükleri rüyaları unutmazlar. Hatta gönül gözleri öyle açıktır ki, zifiri karanlıkta da görürler. Öyle bilgisiz, meraksız, hatta bazen duyarsız ve umarsız olmakla suçlanmak pahasına “kayıtsız”; neye bakıp neyi görmediklerini, neyi duyup neyi işitmediklerini belli etmeyecek kadar “renksiz”dirler. Adeta sağır bir zangoç kadar kedersiz.... Allah allah. Güzel roman gibi duruyor sahiden. 



Bu ayın altındaki en mutlu kızlar ve erkekler olacağımız, mutlu mutlu günler... ^.^

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER