● Yasemin’i affeden Ömer’in Yasemin’e söyledikleri normal şartlarda yerli dizi izleyicisi antenlerimi diken türden “foreshadowing” kokulu idi, hadi söylemeden geçmeyeyim. “Bir gün terk etmek istersen, onu üzmeden kırmadan yap, böyle (kaçarak) değil mesela.” Kimse kimseyi kısa veya uzun vadede terk etmek istemesin inşallah dinimiz amin. Terkin senin tarif ettiğin türden şövalye ruhlusu bile hoş değil çünkü Ömerciğim.
● “Ben bu böyle olsun istemiyorum” diyen Yasemin’e “bırak böyle olsun” diyen Ömer. Bırakmak iyidir. Sen de öğreniyorsun artık, değil mi? Bazı ipler bırakınca güzel. İpleri gevşetmek gibisi var mı be!?! Bir gün “evlenmemiş adam gergin olur” diyen amca beyi haklı çıkaracağın aklına gelir miydi, he İplikçi? Kıs kıs kıs.
● Defne Topal hanımlar, yani “Topal... BEN!” diyen Defne’ler, Ömer İplikçi beylerden mis gibi araba ve ev isteyecek son Defne’lerdir ama bilemiyorum. Belki vermek isteyen Ömer bey’lerden almaya da hayır demezler. Zamanında – yani Defne’nin 200bini toparlamak için Sinan’dan zam istediği zamanlarda diyeyim, siz anlayın – özetle “ben senin her ihtiyacının cevabı olmak istiyorum” diyen Ömer’e çok üzülmüştüm. Kendine açıklanmayan ve “seninle ilgili değil” denilen derdin paramparça ettiği Ömer, benim de içimi dağlamıştı. Çünkü gerçekten seviyorsanız, o sizin “içiniz”se, sırtındaki kambur sizin de kamburunuzdur. O kamburun maddi veya manevi ağırlığı önemsizdir. Sevdiğinizin sırtından kaldırmak için vermek isteyeceğiniz 1 kuruş da aynıdır, 200 bin de. Çünkü hepsi, hem o insanın üzüntüsünün yanında “bir hiç”, hem de onun yüzünü tekrar güldürebileceği için “dünyalar” kadar değerlidir. Keşke Defne’nin – düşünmeden üstlendiği ve gerçek sahibi üstünden almadığı için altında ezildiği - 200 bin borcu Ömer bilse diye düşünürüm hep.... Keşke her şeyi en başından beri ağırlığı altında ezen şeyin aslında ne kadar önemsiz olduğunu hepimiz görsek...
● Mineeeee, sahiden zayıflamışsın! Boşver Neriman’ı biz gördük ^.^
● Neredeymiş senin tatlı Defne’n? Çöplüğüne üşüşen sinekleri ilaçlama timiyle mahalli huzuru sağlamak üzere volta atmıyorsa; karşındaki odada, senin bu kez hangi bahaneyle gelip onun aklını başından alacağını merak etmekle meşguldür, nerede olacak? Bu sebeple iş verimliliği de yerlerdedir üstelik. Senin pek tavsip etmediğin durumlar bunlar tabii. Çalışan motivasyonunu yüksek tutmanın ne kadar mühim bir liderlik vasfı olduğunu bildiğini görmek güzel, İplikçi. Hem bir ayakkabının aşkı heyecanı, rüzgara kapılıp havalanmayı anlatmanın en iyi yolu olduğunu taaaa ne zamandan beri söyleyip duruyorsun. Unuttuysak bizim kabahatimiz.
● Parental Advisory: Explicit Content şapkan nerede kız Defne??? O kopya sahnesini her izlediğimde simetrisini kaybeden suratımı gizlemek için lazım oluyor da, bir atsan ya? Bunun benzeri, Ömer fermuar için yardıma geldiğinde de olmuştu. Ne kadan da “yardımsever” bir Ömer, di mi Defne? Sizin böyle yardımsever bir Ömer’le sırtınız yere gelmez, aynı yöne dimdik yürürsünüz diye düşünüyorum, değil mi Defne ;) Defne....? Defne....?!%&... dünyadan Defne’ye!?! ^^
Eserinden gurur duyan İplikçi be like.
● “Hadi biraz beni sevelim” Defne; sen neler neler diyorsun öyle? Daha doğrusu bu nasıl bir etki alanıdır ki, ayağını sokanın parmaklarını donduran buzlar şelalesi adam senin kolunda liseli oğlanlar gibi bir oraya bir buraya sürüklenmekten MUTLU oluyor? O yatağa yattığın ilk sahneyi onlarca kez izlemekten nasıl –her defasında aynı derece- devasa keyif almışsam; o sahneden yansıyan bu sahneyi de onlarca kez izlemekten aynı devasa keyfi alacağım, söz. Onlarca. İlerleyen yıllarda 100’lük kotalara geçebiliriz. (Ayrıca, dağ gibi İplikçinin bir lal dudağa olsun erişememesi de gözüme batmayacak, eh, çünkü liselilik.)
Yazı devam ediyor...