Bitmedi şu imparatorluğun kanunlarından çektiğimiz Zülfikar. Kardeşi kardeşe kırdırıyor zalimler. Ne büyük acılar Allah'ım...
Bölümün seyirciyi en çok ikilemde bırakan gelişmesi ise kayıp şehzade İskender’in ölümü oldu. Dizinin bu noktada seyirciyle kedi-fare gibi başarılı bir şekilde oynadığını görüyoruz. Büyük ihtimalle İskender ölmedi. İzlediğimiz bütün sahnenin, bir-iki kişi hariç, içinde yer alan herkesin birlikte kotardığı bir mizansen olması büyük ihtimal. Vaktinin sona erdiğini bilen Ahmet, ölümünden sonra Safiye Sultan’ın oğulları ve Kösem için bir tehdit oluşturmasını kesin bir şekilde engelleyebilmek adına, Zülfikar Paşa ile birlikte İskender’in öldürüldüğü şeklinde bir oyun hazırladı tahminen. Aksi takdirde ölümünden önce herkese ne muradı varsa vermekle, herkesi son bir defa mutlu etmeye çalışmakla geçiren Ahmet’in bir tek bu olayda, üstelik de gerçeği öğrenene kadar hiçbir sadakatsizliği ve kötülüğünü görmediği, sevdiği bir kişi olan İskender konusunda kendisiyle çelişmesi söz konusu. Üstelik Şehzade Yahya tarihte 1649 yılına kadar da yaşayan bir kişi.


Erler Film gururla sunar: Boynu Bükükler... Başrolde ünlü türkücü Küçük İskender.

Ancak işin şurası da var ki, söz konusu şehzade taht yolunda hak talep eden, bu mücadelesini Sultan Ahmet padişah oldu olalı devam ettiren, hatta amacına ulaşabilmek için Hıristiyan krallıklarıyla işbirliği yapan ve onun döneminde ayaklanmalar çıkarmış bir şahsiyet. Buna rağmen dizideki İskender karakteri ve Yahya’lığının işlenişi tarihteki hikayeyle tamamen alâkasız. Sultan Ahmet’in ölmesine yakın bir zamana kadar kim olduğunu bilmeyen, haliyle taht üzerinde hak talep edip padişaha isyan edecek şekilde saltanat hırsları da olmayan kurgusal bir karakter. Üstelik dizi gereği padişahın zevcesine meftun ve Ahmet de ölmeden önce bu gerçeği öğreniyor. Yıllardan beri babası gibi sevdiği ve babası yerine koyduğu Derviş Paşa’yı, asıl babası III. Mehmet’in katili olduğunu öğrendiği zaman, başka hiçbir bahane aramadan gözünün yaşına bakmayarak bir anda öldüren bir Ahmet, sevdiği kadına aşık olduğunu öğrendiği İskender’i de aynı şekilde daha yol yakınken öldürtmüş olabilir. İki tarafa da çekseniz giden bu hamleyle seyirciye güzel bir kılçık atmış oldular, bakalım devamında ne olacak göreceğiz. Bu arada Zülfikar Paşa’nın İskender’in idam edildiği haberini verdiği sahnede Vildan Atasaver’in defalarca “Yalan söylüyorsun Zülfikar…Yalan söylüyorsun Zülfikar…” diyerek kriz geçiren Hümaşah Sultan rolünde harikalar yarattığını da söylemem lazım. Çok başarılı bir sahne ve çok güçlü bir yorumdu gerçekten.


Valla ben işemedim Ahmet, Miki işedi... Kendi kendine hallere girmiş, ben suçsuzum.

İskender demişken, Kösem karakterinin ne kadar kendinden nefret ettirici bir şekilde tasarlandığı sanırım görmek istemeyen gözler için bile artık açık seçik ortalığa dökülmüştür bu bölümde. Kendisini sevdiğini bildiği, bu sebeple hiçbir kötülüğünü görmediği, aksine defalarca hayatını kurtarmış olan İskender’e karşı takındığı küstah ve çirkin tavır sanıyorum ki herkesi iğrendirmiştir. Dizinin başlarında, saçında Ahmet’in hediye ettiği yasemin çiçekleriyle gizli bahçede İskender’i gördüğü zaman yüzünde güller açan Anastasia’nın aynı kişiye yıllar sonra bu şekilde davranabilen gudubet bir Kösem’e evrilmesi inanılır gibi değil. Galiba büyücü kadın sevdiği ve seveceği herkesin ölümünü göreceğini, bunu kabul edip etmediğini sorduğu bölümde büyüsünü yaparken, Kösem’in içindeki insanlığı da çekip almış ki bu kadar ruhsuz bir insana dönüşebildi. 


Bana bak... Anastasia mısın Kösem misin nesin. Biz delikanlı adamız kızım. Gelemeyiz öyle yamuğa, adam kullanmaya. Sevdik mi tam severiz, sildik mi bir kalemde ulen!!! Bundan gayrı öyle hanedan hanedan deyip durma, hanedanın sahibi kimmiş öğretirim sana. Hadi şimdi uza.

İskender’in kendisine haddini bildirmesi ve “hanedan hanedan” deyip durmamasını söylediği sahne bir çok kişinin içinin yağlarını eritmiştir diye tahmin ediyorum. Ailesinden ve adasından koparılıp geldikten çok kısa bir süre sonra bir anda Hanedan-ı Âli Osman’ı sahipleniveren ve yaptığı her şeyi bu sebeple yaptığını iddia eden Kösem karakterinden hazzetmememizin sebebi tam da bu "göstermelik" tavrı değil mi zaten? Şöyle biraz sürünse de keyfimiz yerine gelse keşke. Artık vaktidir.


Laylaylaylaylaylay...Deliler sarayına hoşgeldiniz ^^

Duygu yoğunluğu bir hayli yüksek olan bu bölümdeki asıl çarpıcı sahne ise ne Ahmet’in ölümü, ne de İskender’in akıbeti değil, Şehzade Mustafa’nın içler acısı hali oldu yine. Pinhan Ağa’nın şükür ki biraz daha geri planda kaldığı ve göründüğü sahnelerde de diğer oyuncuları sıkıntıya sokmayacak şekilde Mustafa’yla baş başa bırakıldığı bölümün seyircilere en çok dokunan sahnesi kadırgasına binip donanmasıyla birlikte saraydan kaçacağını sanarak çatılara çıkıp yakalanmasından sonra Has Oda’da abisi Ahmet’le yüzleştiği, ona kendisine yardım etmesi için yalvardığı sahne oldu sanıyorum ki. Zihninin içinde tutsak, aslında her şeyin de farkında ama kendini bu illetten bir türlü kurtaramayan Mustafa’nın sığınacak liman olarak kendisini öldürtmesinden korksa da yine de aslında çok sevdiği abisinin omzunu bulması sezondaki sayılı incelikli sahnelerden biriydi. İki kardeşin yıllar sonra bu şekilde kavuşmasına sebep olan şeyin yine dizinin başındaki “kadırga” detayının olması da ayrıca güzeldi. Ağlama sahnelerinde pek yetenekli olduğunu bir kez daha gördüğümüz Ekin Koç bir yandan, Boran Kuzum bir yandan, Aslıhan Gürbüz diğer yandan bir hoş ettiler içimizi. Kısa süreli padişahlığı döneminde Mustafa’nın neler yapacağını göreceğiz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER