Bol padişahlı Kösem Sultan döneminin ilk büyük hükümdarına,
Sultan Ahmet’e veda ettik bu hafta. Benim en azından sezon finaline kalacağını
düşündüğüm - tahminen en başında da bu şekilde hesaplanan - bu gelişme, hikayede
11 yıllık zaman atlamasının yapılması ve dönemin kelimenin tam anlamıyla es
geçilmesiyle birlikte sezon finalinden birkaç hafta önce, 24. bölümde
gerçekleşmek durumunda kaldı. Sezon finalinin Haziran ayının ilk ya da ikinci
haftasında, yani 29. ya da 30. bölümde olacağını varsayarsak ve hikayenin
bundan sonrasında devreye girip çıkacak olan padişahların saltanat dönemlerini
düşünürsek dizinin bundan sonraki gidişatı ve yayın hayatının toplamda ne kadar
olacağı konusunda da – gören gözler için – az çok bazı dönütler verdi. İşin o
kısmını yazının sonuna saklayalım ve bölüme göz atalım.
A be ben Güllü...Kasımpaşalı Güllü...Anlamam öyle Farsça'dan falan. Okuyacaksan Türkçe şiir oku ya da altyazı geç bana Bahtiiiiii ^^
Zaman atlamasının yaşanmasından sonraki ve genel olarak da
Derviş Paşa’nın idam edildiği 18. bölümden bu yana izlediğimiz en güçlü ve
güzel Kösem bölümü oldu 24. bölüm. Bu da bir çeşit gelenek haline geldi dizi için.
Kritik ve büyük olayların yaşanacağı bölümlere gelene kadar, zaman zaman
öldüresiye yavaşlayıp ondan sonra bir anda bombayı patlatmak. 24. bölüm de bu
anlamda farklı değildi. Projeyi başlatan 1. bölümü özel olarak saymazsak çarpıcılık
ve kilit nokta olma açısından 6. 15. ve 18. bölümlerin yanındaki yerini aldı.
Ayrıca reklamsız 2 saat 35 dakikalık devasa süresiyle de sezon boyunca
izlediğimiz en uzun bölüm olarak da bir ilke imza attı. Şükür ki dolu dolu ve
akıcı bir bölümdü de bu süreyi hissetmedik, zevkle izledik.
Cami görselleri bu sefer tamamdır...Estetik forever hamdolsun.
Kritik öneme sahip bütün Muhteşem Yüzyıl bölümleri gibi
özellikle görsel anlamda oldukça güçlüydü bölüm. Beren Saat’in diziye dahil
olduğu ve bu sayede başrol karakterlerinin kişiliklerinde yaşanan “büyüme”den
itibaren hiç göremediğimiz ve açıkçası da bayağı özlediğimiz Ahmet’in gizli
bahçesinin karlar altındaki son derece şık görüntüsüyle açılan bölüm, sonuna
kadar hemen her sahnesinde görüntü yönetmenliğindeki zarafetle zaten her şeyden
önce izlemesi oldukça büyük bir tat verdi. Bazı seyirciler en sondaki kar
yağdırma sahnesinde, yağan karların gerçekçi olmamasını söyleyerek bayağı
eleştirmiş olsa da ben o sahneyi de kötü değil, yeterince şık buldum. Üstüne
bir çok sahnesindeki oyunculuk gösterileri de eklenince iyice lezzetlendi. Şahsım
adına Kösem macerasının en keyifli yanı ve keşfi olan Ekin Koç’un son
haftalarda adım adım ölmekte olan Sultan Ahmet’i son bir defa muazzam bir
şekilde canlandırarak bizlere veda ettiği bu bölümden sonra hem kendisini hem
de karakterini izlemeyi resmen özleyeceğimi ve arayacağımı söylemem lazım.

Hoşçakalın Muhteşem Yüzyılcılar. Benden bu kadar. Başka bir hayatta görüşene kadar kendinize iyi bakın.
Naif, çoğu zaman iyi kalpli, başlarda ürkek ve çekingen, çok
genç yaşta omuzlarına yüklenen büyük yükün altında zaman zaman ezilen, “padişah”
denilince toplumun kolektif bilincinde pek canlanmayan türde bir hükümdar
portresini başından sonuna kadar başarıyla ve layıkıyla canlandıran Ekin Koç’un
Sultan Ahmet’i biraz da sırf bu nedenle çok eleştirilmişti malumunuz.
Seyircinin böyle “sönük” bir padişah sunumunu izlemek istemediği için dizinin
reytinglerinin pek istendiği gibi olmadığı bile dillendirilmişti. Hikayenin
bundan sonraki döneminde, özellikle 4. Murat’ın devreye girmesiyle, seyirci
klasik anlamda yine astığı astık, kestiği kestik, otoriter ve demir yumruk bir
padişah görerek beklentilerinin karşılığını alacaktır ve diziyi daha bir
hevesle izlemek için aradığı bahaneye sonunda kavuşacaktır ancak Ekin Koç ve
naif karakterli padişahı Sultan Ahmet açıkçası orijinalliği ve iyi
kalpliliğiyle her zaman güzel hatırlanacaktır. Bakmayın siz eleştirmiş olmak
için eleştirmelere, insan bazı şeylerin değerini ancak kaybedince anlarmış. Kösem’deki
yolculuğu vaktinden önce sona ermek zorunda kalmış olsa da Ekin Koç’un emeğine
ve yüreğine sağlık. Oyunculuk kariyerinde bundan sonrası için de kendisine bol
şanslar.

Beyler, ben yarın sabaha ölüyorum. Siz de ne haliniz varsa görün. Tahta kim çıkarsa çıksın artık. Osman...Sen yine de Şehzade Selim'in kaftanlarını çok giyme oğlum.
Sultan Ahmet yapabildikleri ve yapamadıklarıyla göçüp gitti.
24. bölüm bu noktada ölmeden önce yapması gereken son önemli şeyi yaptırmadan
yolcu etti karakteri. Osmanlı’daki kardeş katli yasasını kaldıran ilk padişah
olan 1. Ahmet’in meşhur “Ekber ve Erşed Kanunu”nu (tahta en yaşlı olan hanedan
üyesi geçer) yürürlüğe sokmasını göremedik. Son iki bölümdür bu konu üzerine
yapılan konuşmalar ve özellikle bu bölümde kardeşi Şehzade Mustafa’yla olan
yüzleşme sahnesi ölmeden önce bu konuyu kesin bir sonuca kavuşturacağı beklentisi
oluşturdu bende ama böyle bir şey olmadı. Sultan Ahmet dönemiyle ilgili bir çok
tarihi gelişme hakkıyla anlatılmadan geçiştirilip üstü kapatılmış olsa da dizi
haftalardan beri Ahmet’in, kardeşi Mustafa’yı öldürmemek için yaptıklarını
gösterdikten sonra kendisinin saltanatıyla ilgili bu son büyük gelişmeyi
sanıyorum ki atlamayacaktır. Üstelik bu kanun yürürlüğe girmediği için bundan
sonra tahta kimin ne şekilde çıkacağı ve Şehzade Mustafa konusu da belirsiz
kaldı. Ölmeden önce yarım bıraktığı işleri tamamlaması için Kösem’i görevlendirmesinden
hareketle bu kanunu çıkarma işini Kösem Sultan’a pasladıklarını görebiliriz. Ya
da bir ihtimal 25. bölümde yapılacak bir flashbackle Ahmet’in ölmeden önce bu
konuda gerekli yerlere talimat vermesini izleyebiliriz. Taht yolunda ne gibi
mücadelelerin yaşanacağını göreceğiz.