"Ölmüyorsam
seni sevdiğimden.” de demişti Kemal’e ancak bu sefer ölümü seçmesi Kemal’i
sevmediğinden değil, aksine çok sevip de ona kavuşacağı bir anı göremeyeceğini
sanmasından kaynaklandı. “İnsan ayrılınca
değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır.”** Kaptan, ayrılığın da
sevdaya dahil olduğunu söylerken haklı elbette. Çünkü ayrılan sevgililer “hiçbir anı tek başına yaşayamazlar/her an
ötekisiyle birlikte, her şey onunla ilgili”* Zaten insan her an aklında
olan, en ufak ayrıntıda anılarını hatırladığı birinden nasıl ayrı sayılabilir
ki? Bu ayrılığın içinde kavuşma ümidi de olduğu zaman dayanması daha kolay
gelir. Ancak o da bittiğinde, işte o zaman, aşk değil ama yaşanan ilişki gerçekten
bitmiş olur.
Ölüm
son durak, kimisi hiç istemeye istemeye varırken, kimisi de koşa koşa
gidiyor. Oysa Kemal ve Nihan bundan bir
adım önce çok daha güzel ve umutlu bir duraktaydı; göğe bakma durağı!
Gökyüzü güzeldir; gece karanlığında yıldızlar göz kırpar yalnız olmadığını
hatırlatır insana, bazen de ay dede ışık olur yoluna. Gündüzleri ise
maviliklerinin içine çeker huzur verir. Kara bulutlarla kaplı olması bile
yeryüzünü temizlemek içindir, o da umut doludur. O yüzden “Durma göğe bakalım!”*** vurgusu, “Ellerimi tut ve umudunu
kaybetme!” demektir benim gözümde. Bu nedenle de Kemal’in Nihan’a bu şiiri
okuması pek dokunaklı geldi bana. Nihan umutlarının yavaşça tükendiğini
hissediyordu içten içe. Bu nedenle de ”Herkes
uyusun, bir seni uyutmam bir de ben uyumam/herkes yokken biz oluruz biz
uyumayalım”*** ısrarıyla tüm umutsuzluğunun içinde yalnızca tek bir gecenin
gerçekliğini, dayanma gücü vermesini istedi Kemal’den.
Işığa uçar pervaneler...
Söylediklerine
hak vermemek elde değil ki. Her ne kadar insanların gözünde yaşadıkları son
derece yanlış olsa da, Kemal “evli” bir kadının peşinden koşuyor gibi gözükse
de esas yanlış olan bu mecburiyetleri. Kötülük yapan Emir, yalan söyleyen
Vildan, bencillik edip Nihan’ın ömrünü tüketen Ozan’ın yanında onlar
birbirlerini sadece sevmişler, bunun nesi yanlış? Eşyanın tabiatına aykırı olan
ikisinin birlikte olmayışı iken, onları kınama ve ayıplama küstahlığını göstermek
kimin haddine? Ortada sahici bir evlilik yok. Emir ve Nihan, severek evlenip de
yılların alışkanlığı içerisinde birbirlerinden kopmuş bir çift değil. Daha
doğrusu çift bile değiller. O yüzden benim gözümde o atılmış imzanın hiçbir
hükmü yok.
Kemal’in kardeş
konusunda bir süreliğine geri çekilmesindeki en büyük etken, masum bir insanı
daha Emir’in öfkesine kurban verme korkusuydu. Bu masum insan Asu bile olsa
durum bu. :) Bana kalsa kaptırıp gitsin, sonunu da Asu düşünsün tabi ama Kemal
benim kadar kötü niyetli biri değil. Hatta o kadar iyi niyetli ki; Asu histerik
halde ondan aşk umudu dilenmemiş gibi, kendisini kaybetmek istemediğini söylediğinde
ona inanabiliyor. Bu konuda Leyla’nın
tepkisi cuk oturdu; saf!! Hakkaten bazen
erkekler böyle durumlarda baya saf olabiliyor. Kimisi bilerek saf ayağına
yatıyor tabi ama Kemal’i böyle bir şeyle suçlayamam elbette. Onunki olsa olsa
temiz kalplilikten ve insanları kırmak istememesinden kaynaklanıyor. Ama işte
bazı atalarımız da merhametten maraz doğar diye tembihlemişler. Aklında
bulunsun Kemalcim.
Yazı devam ediyor...