Kısa kısa...
● Defne’nin “bir derdim var artık tutamam içimde” dediğini anlayan, veya belki de anladığını bize yavaş yavaş belli eden, içgüdülerinin kapısını azıcık da olsa aralayan Ömer... Seni daha fazla görelim. Sağlam ve emin adımlarla yürümenin insanı olduğun için, bu konudaki hızına zinhar müdahele etmiyorum.
● “Varlıklı” adamlara, “bütün olarak” aşık olan Derya. Bu kez saç baş yoldurmadın, güldürdün ^.^
● Defne’ye aşıkken Defne’ye, Yasemin’e aşıkken Yasemin’e içinde bulundukları darboğazları aşacak eli uzatamayan Sinan. Yeri geldiğinde son derece kallavi yazlığının anahtarını çıkarmasını bilen, ama Defne’nin borcu, Yasemin’in hisseleri konusunda elini altına koyabileceği taşları göremeyen bu aslında iyi niyetli adamı anlayan beri gelsin?
● Anlaşılan artık her bölüm sarıp sarıp izleyeceğimiz bir araba sahnemiz olacak! "İso ve Defo’nun İplikçi rezidansa doğru maceraları” dizinin komedi açısından ilk 5’ine rahatlıkla girer ama benim için bu sahnenin anlamı; ‘güldürürken bile nasıl dehşete düşürülür’ dersini veren –en az için için ağladığı, masayı sandalyeyi devirdiği, “dünyayı yaksam hakkım var” dediği anlar kadar – yan koltukta diye başı kesik tavuk gibi haykıran Defne muazzamlığıdır. Nokta.
● Yatağı değişelim diyen Defne’cim, ben bir an – evet gerçekten de minik bir an – kapının yanındaki çirkin dikenli objeyi kaldıralım diyeceksin sanmadım değil! Ama değişin tabii yatağı. Aslında orada sanırım herkesten çok sana dair hayallerin anısı var; ve o kızılımsı kahverengi & muhtelif gri tonları yukarıdan şahane bir kompozisyon veriyor, ama yine de sen bilirsin.
● Annesinin tuttuğu Kiralık Aşk olan Eymen için “onun duyguları saf ve temiz” diyen Sude, aynısını Defne için düşünememeni nereye bağlasam bilemiyorum, ama sen gözünü gerçeklerden ziyade, varlığını olanı biteni manipüle ederek gerçekleri saptırmaya adamış olan Deniz’e açmayı tercih edeceksen, annenin de korktuğu gibi, başına gelecekler var. Yani olmalı; çünkü ben bizim masalımızda sonunda iyilerin kazanmasını bekliyorum.
● Defne’ninkisine dokunmam – çünkü “o iyi bir insan” lütfen!!!! – ama kendi sırrımı söylerim diyen Fikret. Ne umarak? “Nerden bakarsan öyle görürsün” oldu diye mi şimdi her şey senin için? Bir yerden görünen, başka bir yerden görünmez, ama Ömer’in durduğu yerden her şey görünüyor. Aslında senin durduğun yerden de “adamın çok aşık olduğu” görünmekte; ama gerçek olan şeyin yerini değiştirerek görünmez kılmak mümkün olmaz, bilesin.
● Benzerlikler, izdüşümler, yansımalar; ve bunları gördükçe tepesinden dumanlar çıkaran biz ölümlüler.... “Simetriyi bozabilirim” demiş sanatçı adam. “Farklı estetikler yakalamak için”. Bize demiş.... kulak arkası etmemekte fayda var ;) (Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, lütfen mazur görülsün - full konsantrasyon işini yaparken devleşen İPLİKÇİ KALP BEN – reklam bitti ^.^)
● Şirketi için Deniz’e karşı Defne’yi kullanmayan Yasemin; Fikret’in Ömer’den hoşlandığını duyunca atarda kısa devre yaptıran Nihan; hatta Defne’ye “aklını kaybettin, sen bu değilsin” diye çıkışan ve onu zorlayarak kendisi ile yüzleşmeye iten İso; hepinize koca bir helal bu kez.
● 20.bölümde Defne’nin fermuarını çeken, ve hazırlanırken arkasından büyülenmişçesine onu izleyen Ömer’e karşılık; 40. Bölümde Ömer’in mendilini seçen, onu aynanın yanından hayranlıkla izlerken onu nasıl hep aynı hayranlıkla izlediğini anlatan Defne... “Aklımı başımdan alıyorsun” diyen Ömer’den, onu sarhoş eden saçlardan bahseden Ömer’e... Nasıl olup da hiç fark etmedin Defne? Bizi ise hep bu fark etmeler mahvetti!
● Ve yine bizi mahveden bu fark etmeler, izlediğimiz aşkın layık olduğu kavuşma anı bundan biraz başkaydı dedi bize! Son sahne konusunda duygularım karışık. Belki şöyle anlatabilirim: Sahne o kadar elektrik yüklü ki, sonunda paralel hatlar kısa devre yapıyor, iletim hatlarında belli kesiklikler meydana geliyor ve nihayetinde, sigorta atıyor. Ben de, bu sahnenin aslında ne kadar muazzam ve güçlü olduğunu anlatmak yerine, bana elektrik devrelerinde kısa devrenin tanımı yaptıran içimize kök salmış örümcekli kablolar utansın diyerek bitireyim, müsadenizle...
Sevgiyle,