Senin öptüğün yerde güller biter.
Defalarca söylemişimdir; bana göre aşkın binlerce hali, her birinin de farklı bir tadı var. O yüzden de üç beş evrensel kural dışında asla tek bir doğrusu yok. Çünkü kimisinde tutku daha baskındır; ateşli bir aşkın heyecanı ve coşkusu diri tutar aşkı. Bazısını verdiği huzur nedeniyle seversiniz; hiçbir sorunu düşünmeden başınızı yastığa koymanın dinginliğine paha biçemezsiniz. Bazı ilişkiler ise arkadaşlıktan evrilmiştir; günlük hayatın sorunlarını daha kolay paylaşabilirsiniz mesela. Ve tam manasıyla tamamlanmış bir Defmer resmi de bunların hepsini içinde barındırıyor. Tutkunun da, huzurun da, dostluğun da, mutluluğun da en güzelini yaşıyorlar.

Aslına bakarsanız ailemizin romantik komedisi adı altında, gerek imalarla, gerek rüyalarda alttan alta, (Türk dizilerinde olabildiği, RTÜK’ün izin verdiği kadarıyla) “hot” sahneler izliyoruz. Yetişkin dramları bu cesurlukta değiller. Bir dans ediyorlar mesela, aynı anda Defne’nin iç huzursuzluğuyla bir yanımızı hüzün sararken, Ömer’in mutluluğu sayesinde bahar dallarımız tomurcuklanabiliyor. Defne’nin aşkını hiç koşulsuz dolu dolu sunuşuyla da o tomurcuklar çiçek oluveriyor. Sonra bir an geliyor; Ömer içindeki buhranı yansıtırcasına şarkı mırıldanan Defnesini sonsuz bir hayranlıkla seyrettiğinde yahut başındaki ağrıyı almak ister gibi onu şefkatle saçlarından öptüğünde, oda sıcaklığında unutulmuş tereyağına dönüyoruz. Her birini yakıştırıyorlar üstlerine ve ben her bir hallerinin gözü kapalı alıcısıyım.


Elinde eldiven olması iyi olmuş Defne, zira benim ellerim soğanlıydı.

Ben de sayelerinde tamamlandım aslında bu bölüm. Geriye dönüp baktığımda bu aşkın alâmetifarikası sayılabilecek anları yeniden göstererek, bu hikayenin peşinde neden bu kadar istekle sürüklendiğimi bir kez daha hatırlattılar bana. Zamanla içimden eksilen bir şeyler geri yerine kondu sanki. En çok da benim açımdan büyük soru işaretleri taşıyan 37.bölümün başını görerek oradaki boşluğun tamamlanmasından memnunum. Çünkü Defne’nin, dolu dolu seven Defne olarak geldiğinin müjdesini verip vermediğini, evlilik konusunun tekrar nasıl açıldığını çok merak ediyordum. O bölümde izlediğimiz mutlulukların havada kalmasının sebebi de bana göre bu en baştaki sahnenin yokluğuydu. Ama şimdi bu sorularıma cevap niteliğindeki o kısacık sahneyi görmemle taşlar yerine oturdu.

Ömer her ne kadar hiçbir şey değişmedi dese de, o ilk evlilik teklifinden sonra çok şey değişti aslında Defne. Ömer sensizliğin onu nasıl yıprattığını anladı mesela. Bazen risk almanın, güvenli bölgelerimizden çıkmanın gerekli olduğunu da öğrendi. Sonracığıma hayata karşı yıllardır sivrilttiği uçları törpülendi ki tüm gerçekler ortaya çıktığında senin canını fazla yakmasın. Her değişim kötü değildir, bazı değişimler büyümenin ve öğrenmenin getirdiği “dönüşümler”dir. Bu süreçte Defne gibi Ömer de dönüştü aslında.



Beni yoldan çıkarıp ateşlere sen attın
Sararıp solan ömrüme taze ömür kattın
Alıver de götür beni sakin kıyılarına
Alışık değilim aşkın hain oyunlarına**
 
İlk kim kimi yoldan çıkarıp ateşlere attı orası çok tartışılır ama sonuçtan herkes memnun kalır. En kötü yanarlar ki elma aromalı yangın en sevdiğimiz! Defne’ye de bakın hele, müsait olmayan ortamda gerçekleşmeyeceğini bilerek nasıl da bol keseden atıyor. Eskiden aşkın hain oyunlarına alışık değilken şimdi “anlıyor”, maşallah pek de güzel kıvırıyor. Passionis’in kökenindeki tutku onu da etkisi altına alıyorsa demek ki… Baş başa kaldıklarında ise hemen safoz ayaklarına yatıp, kaçak güreşiyor. Geçen hafta Ömer’in bir güzel dalga geçtiği sahnede de artık masum olduğuna inanmıyorum Defne’nin. Mutfakta anneannesiyle telefonda konuşurken, Ömer’in aklını karıştırma çabaları sırasında kendini hiç sakınmaması, hatta bundan keyif alması da beni destekler nitelikte bence. Ki bu seviye, hem ilişkilerinin geldiği durum hem de bizim bulunduğumuz bölüm göz önüne alındığında son derece doğru bir nokta. Bu kıvamda ve bu dozajda ilerlemeye devam. Yakacaksan ille de sen yak be Defne!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER