Kısa kısa...
● Fikret’i
dinlemeyen, anlamak istemeyen, hatta duyduğu “gerçek” karşısında en incitici
tepkiyi veren Ömer; işte bunlar senin törpüleyemediğimiz dikenlerin. Bu kadar
keskin olmalarını ise sanırım, bu darbenin, paraya pula maddiyata ehemmiyet
vermediğini gördüğün ve "bizden"
olduğuna kadar verdiğin insandan gelmesine borçluyuz. Her şey anlaşıldığında
senin hanene düşecek olan pişmanlık içimi acıtıyor. Dilim hala uyuşuk.
● Aynı öfke ile
“savaş başlasın” diyen Ömer; neyi dinlemeyi ve neye inanmayı seçerek ve günün
sonunda tam olarak kime karşı o savaşa gireceğini merakla bekliyorum. Şüpheci
olmanı anlarım ama çekeceğin yargısız infaz kılıcı sadece Defne’nin değil af
buyur ama benim de boynuma geçer. Dilim hala uyuşuk olduğu için ikramın
burasından ne tat almam gerektiğini bilmiyorum ve bu halde “ıyyy çok acıymış” demeyi
tercih etmiyorum.
● Yasemin, seni
Sude’ye söz verdiği için Sinan’a “hazır değilim” diyecek kadar “iyi”
bırakmıştık. Ama bir ego kırığı aynı
Sude’yle bir olup aynı Yasemin’in içine asla sinmemesi gereken şeyler yaptırdı
sana. Diğer taraftan da, “hazır değilim”i duyar duymaz Yasemin’e duvar çeken;
onu hiç anlamaya çalışmayan Sinan’ın da altında kaldığı şey aynı dev egodan
başkası değil. Bunca ego çarpışmasının arasında yolunu alkışlanası bir
kurnazlıkla çizenin Sude olmasına da şaşırmıyorum. Klişenin gerektirdiği
Sude’nin Yasemin’le Sinan’ın burnundan getirmesiydi. Ama bu hikaye Sude’nin
Yasemin’in tarafında yer alarak her ikisinin daha da beter burnundan getirdiği
bir hikaye. İşte buna yüksek gerilimi vay hatları deniyor! Ve bu hikayeyi -Sinan ve Yasemin’i, Defne ve Ömer kadar içselleştirmediğim için sanırım- asla
mutlu değil ama içim de dağlanmadan, şaşırarak ve hoşlanmasam da takdir ederek
izleyebiliyorum.
● Belki bölümün tek
gülerek izlediğim kısımlarına -belki de dönüp dönüp tekrar izleyeceğim yegâne
kısımlarına- imza atan Koray, sen de beni günün sonunda yaptıkların ve
yapmadıklarınla şaşırtıyor musun, karar veremiyorum. Neriman’a kuru kızdan
kurtulma planlarında kayıtsız kalman beni üzüyor ama Cherie’ye iş yapmadan
önce yine Sinan ve Ömer’e danışan Koriş de aslında tam tanıdığımız Koriş.
Açıktan ihanet etmiyor; ama Koray Sargın için her zaman ilk olarak Koray Sargın
gelir.
● Velhasıl,
bekliyorum. Necmi’yi de bekliyorum. Ama belki beklememeliyim. Çünkü en müdahil
olması gereken zamanda ortada yok. Defne’den kurtulmaya karar veren karısını
dizginlemeye çalışması, bunu önlemek için bir şeyler yapmak istediğini
göstermesini bekliyorum; ama o “Sude’yi nasıl olup da affettiğini” anlayamayan
Defne gibi, “ben bu kadını nasıl affettim” diye sorgulamıyor bile. Hayallerim
kırık, ama belki orada da olmamalıydılar. Göreceğiz. Eğer görürsem bu da benim
haneme yazılan bir mahcubiyet ve pişmanlık olsun.
Son söz olarak;
Kiralık Aşk’ın soframıza bıraktığı, arada olmayan kadınların araya girmeden
kendilerini arada buldukları ve tam bu sebeple aslında klişelerin zıttına
giden, aklı zorlayan, sınayan bir hikaye... Başka şartlarda olsa, "yüksek
gerilimi vay hatları" üstünde beni ip üstündeki cambaz gibi düşmeden yürütmeye
çalıştığı için şapka çıkaracağım da bir hikaye! Ama seyircisi değil, parçasıyım.
Ve bu günün “Kiralık Aşk sevdasına dahil” olan şeyi de, ekran karşısındaki üçüncü kişi olmaktan çıktığım için içimin buruk, ağzımın uyuşuk, dilim damağım kuru
kalması...
Kalın
sağlıcakla...