İki...
Fikret’in Ömer’den hoşlanması... Elbette, çünkü zaten NEDEN / NASIL OLMASIN? Fikret ve Ömer’in birbirine benzemesi... Ne olacak, tabii ki!? Aynı dili konuşuyorlar, geçmişleri benzer. Üç cümle sonra “şu merdivenlerde zamanında gördüğüm esmer bir çocuk vardı sen ona benziyorsun” diyecek kadar maziden akraba çıkmak üzereler.
Fakat, Fikret’in -gerçek olamayacak derecede- iyi bir insan olması? Bizim (ekran ömründe yıllara tekabül eden bir süredir) bildiğimiz ama Fikret’in sadece şöylece bir gördüğü iyi yürekli Defne’ye tutup 200 bin lirayı çıkarıp vermesi? Hadi paraya zerre ehemmiyet vermediğini kabul ettik diyelim. Bunu, bu kez o sevmeye, yakın hissetmeye meylettiği adamı yüzüstü bırakmak pahasına yapacak kadar da fedakar ve yüce gönüllü olması? Kusura bakmayın ama ben bu kadar acı yiyemiyorum galiba, ki daha tabağıma boca olacak birkaç kaşık isot daha var.
Ultra iyi insan Fikret’i aldık, paketledik, içine Defne gibi şahsına münhasır şirinliklerini koyup, maddiyata ehemmiyet vermeyen yanlarını da Türk kahvesinin yanına lokum yapıp, Ömer’e çok uygun bir şekilde gösterdik. Tamam değil ama, tamam. “Tamam olmayan” kısmı Kiralık Aşk’ın -zaman zaman bir masal kıvamına gelse de– hiç bir zaman bu kadar ütopik bir Alice Harikalar Diyarı olmaması. (Dizinin en ütopiğe yakın şahsı Ömer İplikçi bile en derininde, karşısındakini dinlemeden köprüleri atacak kadar at gözlükleriyle gezen, öfkesi yüzünden önyargılarının esiri olmaktan hâlâ kurtulamayan bir adam sonuçta.)
"Tamam” olan kısmı ise insanların karşısına her zaman onların mevcut düzenlerini sarsabilecek kadar etkili tesadüflerin çıkabileceği gerçeği. Evet bu bir gerçek, ve kontrol edilemez olanlardan. Yarın hepimizin karşısına kafamızı karıştırma ihtimali içeren şeyler çıkmayacağının bir garantisi yok. Ömer’in karşısına her zaman, Fikret gibi ona görüntüde “uygun”, güzel, akıllı, alımlı kadınlar çıkabilir; normaldir. Olmuyor ama, Defne’nin karşısına da onun her anlamda beğenebileceği adamlar çıkma ihtimali her zaman vardır. Bu kadarını normal karşılarım ve karşılıyorum da, çünkü ihtimallerin var olması onların illa genel geçer beklentiler doğrultusunda gerçeklenecekleri anlamına gelmez.
Hayali araba değil de bisikletle işe gitmek olan Ömer, şimdi İstanbul’u bisikletle geziyor diye Fikret’e tutulmak zorunda değildir. Yıllar önce ona Anka Kuşu'nu verip, annesiyle vedalaşabilmesini sağlayan kız çıkacak olsa bile, bu illa Defne’yi bırakıp yüzünü ona döneceği anlamına gelmez. Çünkü iki kişinin arasındaki, iki kişinindir ve Defne’de Ömer’e, Ömer’de Defne’ye ait olan, üçüncü kişilerin asla uzanamayacağı renkler bulunur. Ömer iş yaparken Fikret’le birbirlerinin sözünü tamamlayacak kadar aynı frekanstadır ama aynı Ömer’in yüzünü bu kızla Milano moda haftasındaki look’lar konusunda neredeyse konuşmadan fikir birliğine varabilmekten çok Defne’den aldığı basit bir mesaj güldürür. Fikret’in yüzüne bile bakmadan “kız arkadaşım” der. Ben bunlara güvenirim işte.
Yazı devam ediyor...