Söze Safiye Sultan ile başlayacağım. Zira dün ilginç bir an yaşadım Safiye’nin güce tutkuyla bağlı kalmış hikâyesini izlerken. Safiye Sultan’ın, Şehzade Mustafa’yı cülusa götürüşü ve parmaklıklar ardından cülus törenini izleyişi sırasında takındığı o tavırlardan, mimiklerden o kadar etkilenmiştim ki, “vay be, muhteşem bir kadın” diye iç çekmiştim. Ancak saniyeler sonra Sultan Ahmed’in mehter müziği eşliği ve dehşet bir karizmayla gelişiyle Safiye’nin şok olup binbir duyguya büründüğünü görünce dayanamayıp “ohhh, iyi oldu!” demeden de tutamadım kendimi.

Sonra, Safiye’yi izlerken hem zaferler kazanışını, hem de mağlubiyete uğrayışını seyretmenin, Safiye’yi aynı anda hem sevip hem nefret etmenin ne kadar güzel ve "orijinal" bir izlenim bıraktığını düşündüm. Zira Safiye Sultan’a hem hayranlık hem de nefret duygularını birkaç saniye arayla aynı anda hissedebiliyorsam bu hem oyuncunun, hem de karakter için kurulan temelin sağlamlığından kaynaklıdır. Hülya Avşar, her bölüm performansını katlayarak kendini aşan ve seneler geçmesine rağmen hala “buradayım” diyen bir oyuncu. Onu izlemek benim için artık bir zevk meselesine döndü. Zira Ekin Koç ile olan enerjisini, “Ölüm senin için kurtuluş olur Safiye." sahnesinden de gayet rahat anlayabiliriz.

Sultan Ahmed’in zehir içmesini engelleyişi ve öfkeyle Safiye Sultan’ın boğazına yapışması… Safiye Sultan’ın nice düşmanları dize getirmesine rağmen yanından bir an olsun bile Azrail’ini ayırmamasına sebep olan gencecik torununun öfkesi... Malum Safiye Sultan’ın ölüm tarihi belli olmadığından, izleyiciler nazarında “ölecek mi, ölmeyecek mi” sorusunu da yaratmayı başarabildiler zira çok sağlam bir sebep olmadıkça Safiye Sultan’ın hayatta kalması mümkün değil, eğer senaristler bu sağlam sebebi önceden belirleyerek kafa karışıklığını oluşturdularsa bunu çok iyi başardılar.

Önceki bölümde, saray basma sahnesinin aksiyon kısmı pek etkileyici ve inandırıcı olmasa da, bu bölümde bu farkı Zülfikar karakteriyle gidermiş oldular. Ranini, aylar önce daha dizinin çekimleri başlamadan, “Mete Horozoğlu tam bir kılıç ustası olmuş diyorlar,” demiş, lakin 15 bölüm boyunca oyuncunun ve karakterin kılıç ustalığını gösterebileceği sahneler yazılamamıştı. Şimdi, aksiyonun tam ortasına düşen Zülfikar’ı, sağ ve sol elinde iki kılıçla valide sultan dairesindeki bostancıları temizleyişi karakterin askeri yönünü gösterebilmesi açısından güzel bir detay oldu. Ayrıca bire bir dövüş sahnelerinin daha iyi olması da beni mutlu etti çünkü bölüme başlamadan önceki en büyük korkum aksiyon sahnelerinin önceki bölümdeki hayal kırıklığıyla devam edecek korkusuydu, neyse ki olmadı. Elbette ki daha büyük beklentilerimiz yok değil ancak “en uzun gecenin” beklentileri karşıladığını kendi adıma söyleyebilirim.

Bir şey dışında…
Beren Saat’in İntikam dizisinden önce nasıl dövüş dersleri aldığını herkes biliyordur. Öyle ki İntikam’da ki dövüş sahneleri bile bir kadın oyuncunun olabileceğinin en iyisiydi. Resmi sayfanın bölümden önce “Kösem Kılıç Kuşanıyor” haberini de görünce, “Heralde çok iyi bir sahne çektiler,” diye beklentimin çıtasını üstte tuttum lakin çıkan sonuç beni hayal kırıklığına uğrattı. Evet, bir kadından, hele kılıç kullanmasını daha önceden pek bilmeyen bir sultandan aşırı derece gösterişli bir sahne beklemiyordum ama ellerinde Beren Saat varken bir tık daha üstü bir kurtarış beklerdim Kösem’den.
Neyse, o da uzun gecemizin nazarı olsun.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER