Hüma her şeyi ilk önce görebilmesine rağmen iş kendine gelince gözleri kör oldu. Oktay’ın kendisini çektiği girdabı görmek mi istemiyor yoksa o girdaba doğru gönüllü olarak mı sürükleniyor anlamış değilim. Dedektifin öldürülmesinde hiçbir suçu olmadığı halde Oktay’ın oyununa bu kadar kolay gelmiş olması şaşılacak şey. Hakan’ın ise Hüma’yı Oktay’ın yanından ayrılırken gördükten sonraki adımı çok iddialı oldu. “Çocuk yapacağız...” dedi. Hüma’nın böyle bir teklife yanaşacağını hiç zannetmemekle birlikte bu baskının onu Oktay’a daha fazla iteceğini düşünüyorum.
Esra ve Selin ortak bir kaderi yaşıyorlar aslında. İkisi de baba'ları tarafından bir şeylere kurban edilmişler. Selin, babasının intikamının kurbanı olurken, Esra ise yürümeyecek bir evliliğin kurbanı olmuş ve ikisi de bir şekilde babalarının yaşadıklarının bedelini ödüyorlar. Kızlar siz iyisi mi toplayın pılıyı pırtıyı ikiniz yeni bir hayat kurun. Daha basit yaşayan, sorunsuz adamlar seçin sevmek için. Yoksa ne Aziz’den ne de Kartal’dan huzurun zerresini bulamayacaksınız. Bu arada Esra ve Selin demişken dizinin 46.dakikasındaki parfüm sahnesini çok sevdiğimi söylemeliyim. Yıllar önce Selin’in Kartal için yaptığı parfüm Esra’nın elinden düşünce Selin şişeyi tanıdı. Esra’nın parfümü boşluğa sıkışı, o parfüm zerreciklerinin havadan Selin’in yüzüne doğru süzülüşü gerçekten çok hoştu. O sahnede ilk defa ‘aşık’ bir Selin gördüm. Ama sorun şu ki Selin karakterinin aşık olacağını düşlediğim karakter maalesef Kartal ile eşleşmiyor. Belki hafta geçtikçe gözüm alışır diyorum ama yok olmuyor. Bir yerde bir şey eksik kalıyor Kartal konusunda. Mesela en belirgin problem karakterin mimikleriyle alakalı. Hani bazı oyuncular hiç konuşmaz da gözleriyle, yüzündeki ifadeyle oynar. O yok işte Kartal’da. Tabii bu benim kişisel görüşüm. Sanki adam kızdığında da, üzüldüğünde de, sevindiğinde de aynı bakıyor. Yüzüne aynı ifade yerleşiyor.
Son olarak Osman’ın gelişiyle ilgili bir şeyi daha eklemeden geçemeyeceğim. Keşke nikah sahnesine kadar biz de bilmeseydik Osman’ın yaşadığını. Selin daha büyük bir tepki verseydi babasını gördüğünde ve o andan sonra öğrenseydik baba-kızın iş birliğini. İşte o zaman gerçekten ters köşe olabilirdik.
Bu arada;
Geçen gün bir arkadaşımla Gecenin Kraliçesi üzerine konuşurken arkadaşım dedi ki; "Keşke Meryem Uzerli bir romantik-komedide yer alsaydı. Çok daha iyi olabilirdi.". Onun bu saptamasından sonra düşündüm de evet keşke bu kadar sıradan bir entrika yumağı dram yerine bir romantik-komedide izleseydik Meryem Uzerli’yi. Üstelik o zaman aksanı çok da kulak yormayabilirdi...