Gelelim bölümün
devamına. Öncelikle oyunculuk anlamında kayıp olmayan nadir bölümlerden biriydi
gerçekten de. Hülya Avşar’ın enerjisini nasıl da alıyoruz farkında mısınız? Safiye
Sultan’la resmen bir bütün oldu. Öyle bir bütün ki bu şu an Kösem’in starının
Hülya Avşar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Evet, Safiye Sultan tarihte,
Sultan Ahmed döneminde etkin olmayan bir şahıstı ama artık bu konuları
geçtiğimizi sanıyorum. Eğer Hülya Avşar’ın can verdiği pek orijinal ve keyifli
Safiye karakterini ve çatışmalarını izleyeceksek varsın olsun, ikinci sezona da
gitsin.
Evet, ilk bölümlerde Hülya Avşar’ın rolüne alışma evresi göze çarptı ve
bu durum uzun da sürdü ama şu an Hülya Avşar’ı izlerken içime doğan tatmin
duygusunu başka hiçbir oyuncudan alamıyorum.
Safiye Sultan’ı neden bu kadar çok
sevdik, yazımda da belirttiğim gibi, Safiye Sultan çok gerçekçi ve orijinal bir
karakter ve günümüz Türk kadınının Osmanlı versiyonu, bu nedenle Hülya Avşar’ın
her bölüm kendini katlayarak arttırdığı performansıyla bir şahesere dönüşüyor
Safiye Sultan, onu da söyleyeyim. Her hafta daha da artan Elizabeth tayfa bunun
kanıtıdır. Vallahi ben de izlerken dört köşe oluyorum Safiye ve Hülya
ikilisinin tek vücut bulmuş hallerini.
Senaryo ekibinin gerçekten Safiye
imgelerinde çok başarılı olduğunu, Safiye temelinin çok sağlam atıldığını
belirtirsek, daha önce gerek dönem gerek normal dizilerde olsun hiçbir şekilde
görmediğimiz yepyeni bir karakterin ve karakteristikliğin vurgulandığı bir
kadın Safiye. Her zaman bir ikinci planı varken, kuşattığı sarayı geçip
kaftanının eteklerini kanlı koridorda kırmızıya bulayıp ardından has odadaki
tahta oturuşu sanırım asla unutamayacağımız bir karakterdi. Bazı kötü kadınlar
vardır, ellerini kana bulaştırmadan kan kusarlar ve çok sevilirler. Sanırım
Safiye Sultan bunun en somut örneği, ne bileyim, ben çok sevdim Safiye’yi…
Yazı devam ediyor...