Bir tohum atılır kadının
rahmine. Bir can emanet edilir, dünyaya getiresin diye. Annenin sana
bağışladığı hayatı yaşarsın. Belirli bir yaşa gelene dek annemizden çıktığımız
masumlukta yürümeye devam ederiz. Sonra… Sonra sadece bir sebep; her şeyi, tüm
algılarımızı, umudumuzu, yarınımızı, hevesimizi çalar. Hayat bizi tekrardan
doğurur. Bu defa bambaşka doğarız. Yiten masumiyetimizin hıncını yeniden doğuşumuz ile alırız. Yıkarız, yok ederiz, bitiririz. Sadece bir doğum! Oysaki doğum kutsal
değil miydi? Hani nerede o mucizevî kavram? Küllerimizden doğmayı denerken
kendimizden, en çok da içimizdeki en değerli hazineden ödün veririz. Ödün vermekle
kalmayıp tüm yaşantımızdan çalarız.
Aşk bu savaşta en çok
yaralanan unsur oldu. İki Gül de topuklarının altında, hırsları uğruna
çiğneyiverdi. Gülru, Çelik ismini taşırken masumdu. Ömer’i de o masumluğun
içinde sevdi. Sonra taşlar yerinden oynadıkça Gülru evrildi. Hikâyenin akışı
gereği de olsa Gülru’nun evrilmesine ve değişimine alışamadık. Gülru, Sipahi
olduktan sonra aşkla olan bağı da koptu. Sipahi adı Gülru’yu yok etti. Ne aşka
olan inancı kaldı ne de saygısı. Ömer, ona her Hekimoğlu dediğinde daha çok
bozuldu. Çünkü Gülru, Sipahi olmayı seçti. Atladığı şey ise sonradan Sipahi
ismini almakla Sipahi olunmadığı idi. Eğer bu isim birine yakışacaksa o
kesinlikle Gülfem olmalı. Asillik sonradan kazanılan bir kavram değildir. Bu kavramı
değiştiren ne aşktır ne de para. Bu kavramı var edebilmek temelden inşaata
girmek gibidir.
Paparazilik ruhumuzda var
Her zaman düşmandık
Parçalansak da hep bütün olarak kaldık undefined">
Bazen yaşadıklarımıza nefesimiz yetmedi
En çok da DNA testlerinden bıkmıştı(m)k
Demir parmaklıklar dar gelirken
Bir olmanın anlamını eli tetiğe gidince anladık
Üzerimizdeki ölü toprağını atıyorduk
Gıybetin dibine vururken
Ölüm pençemizi bırakmazken
Bir DEV'in yok oluşu...
Son yazımda uzun uzadıya
yazmak istemedim. Yazımın daha çok Güllerin Savaşı’na veda niteliğinde olmasını
amaçladım. 68 bölüm boyunca izleyen, takip eden, her hafta yazımı okuyup, bir
iki satır da olsa içinden gelen hisleri yorumlarında paylaşan, sevdiyse sevdim
dediği, kızdıysa kızdım dediği ama yine de vazgeçemediği ve bu serüvende
RaniniTv kanatları altında beni yalnız bırakmayan güzel yürekli seyircimize,
okuyucumuza teşekkür ederim. Med Yapım’a, 68 bölüm boyunca (arada üç ekip
değişse de) bizlere bu savaşı iliklerimize kadar hissettiren Melis Civelek ve
Sırma Yanık’a, 65 bölüm boyunca savaşı bize en iyi açı ile anlatmaya çalışan
Emre Kabakuşak, Nadim Güç ve tüm reji ekibine, kurgu ve paylaşımlarıyla bir gün
olsun desteğini eksik etmeyen Engin Öztürk’e, müzikleriyle iki sezon boyunca
bizi mest eden Mehmet Cem Tuncer, Nail Yurtsever ve Ercüment Orkut’a, tüm set
arkasında ter döken emekçilere…
Savaşın kazanları!
68 bölüm boyunca bizlere
karakterlerini askıdan alıp kusursuz bir biçimde giyen Barış Kılı, Canan Ergüder, Damla
Sönmez, Sercan Badur, Arif Pişkin, Arsen Gürzap, Aslı İçözü, Atilla Şendil, Ayşe Akın, Berk Yaygın, Feyza Civelek, İpek Özağan, İsmail Oral, Kenan Ece, Meltem Pamirtan, Münire Apaydın, Nilüfer Kılıçarslan, Soydan Soydaş, Suna Selen, Turgay Tanülkü, Uğur Kurul, Yiğit Kirazcı, Zeynep Köse ve unuttuğum varsa tüm oyunculara gönülden
teşekkür ederim.
Son olarak ekibe gözü ve
gönlü değen her emekçinin yolu açık olsun. Yeni bir hikayede, yeni yazı ve
paylaşımlar görüşünce dek hoşça kalın…
Mortissa