Ömer’in neye
güvenmediğini, inanamadığını anlıyoruz değil mi? Defne’ye her defasından daha
çok bağlanıp onu her defasında daha fazla kaybetmekten korkuyor. Çünkü bugün
kucağında huzur arayan Defne’nin yarın vicdan azabıyla o huzuru, kendisiyle
beraber feda etmeyeceğinin hiç bir garantisi yok. “Şunun ucunu neden
bırakmıyorsun” diyen Defne’nin elinde tüm ipler. Evet Defne her defasında
kendini yakıyor belki bir anka kuşu misali, Ömer için, sevdikleri için; ama
ateşin ardında kalan küller sadece Defne’ye mi ait, sorarım.
Kucağına konan
minik kuşun yuvadan ne zaman uçacağını asla bilemeyecek olmanın artık ayırdına
varmış olan Ömüş, pek tabii biraz tutuk, donuk ve ruhsuzdur. Bunun üstüne ismi
“Galo seni beğenmiyormuş diyolla, YABANİ buluyormuş diyolla ” diye ortalıklarda
çekiştirilen ve özgüveni çapraz ateş altında kalan Ömüş daha da tutuk, donuk ve
ruhsuzdur. Yetmezmiş gibi, en büyük müşterisini kaybetme riski bir tarafta,
bunu ne olursa olsun fedakarlık yapamayacağı (ve sırf bunun için bile aşık olunası olan) iş
ahlâkı sebebiyle sevdiği kadınla paylaşamaması diğer taraftadır. Bütün bunlar zaten
zor olan Ömer’i NASA’lık vakka yapar. O da kendi içine döner kısaca, çünkü
yapmayı en iyi bildiği şey odur. Ne de olsa fabrika ayarlarında vardır, buzdan
kalesine çekilmek. Aklının duvarları ardına kendini hapsedip bir çözüm yolu
arar. Tüm sorunlarına.
“Arar” desem mi onu
da bilemiyorum, çünkü Ömer’de metal yorgunluğu gibi bir nevi “Defne yorgunluğu”
da var. Ömer’in kendinden saklanan sır konusunda akla gelebilecek her türlü
ihtimali didik didik etmemesi aklı yetmediğinden değil, gönlü yetmediğinden.
Gönlü bunca aşkı, minneti, şefkati, hayranlığı (pek tabii ki tek hayran olan
Defne değil) ve aynı zamanda korkuyu, endişeyi, kırgınlığı artık kolay kolay
kaldıramıyor. Bana sorarsanız ne arayıp ne aramadığını kendi de bilmiyor.
Ömer’in, masasına
doğru yürüyen Defne karşısında doğrulurken yüzünün aldığı şekle bakın, Defne
“benle yaşa” yazdığında tipinin nasıl kaydığına... Defne kucağında ve yukarıda uyurken
onu izlerkenki suratına... İşte aradığımız Ömer oralarda. Sadece bulması her
zamankinden bir miktar daha zor. Etrafındaki onca karışık sinyalden tepe
sersemi olmuş, mutluluğa giden çetrefilli yollarda adeta kaybolmuş.
Hadi Ömer’i bul
Defne. Tünelin ucundaki ışığa bir kez daha, hatta belki pek çok zamandan daha
fazla ihtiyacı var.
Ha gayret Defne, oldu olacak.
***
Yazı devam ediyor...