5 saniye bakıyorsunuz, Ömer'e olan bütün kızgınlığınız buhar olup uçuyor temalı çalışmam.

Ömer’in neye güvenmediğini, inanamadığını anlıyoruz değil mi? Defne’ye her defasından daha çok bağlanıp onu her defasında daha fazla kaybetmekten korkuyor. Çünkü bugün kucağında huzur arayan Defne’nin yarın vicdan azabıyla o huzuru, kendisiyle beraber feda etmeyeceğinin hiç bir garantisi yok. “Şunun ucunu neden bırakmıyorsun” diyen Defne’nin elinde tüm ipler. Evet Defne her defasında kendini yakıyor belki bir anka kuşu misali, Ömer için, sevdikleri için; ama ateşin ardında kalan küller sadece Defne’ye mi ait, sorarım.

Kucağına konan minik kuşun yuvadan ne zaman uçacağını asla bilemeyecek olmanın artık ayırdına varmış olan Ömüş, pek tabii biraz tutuk, donuk ve ruhsuzdur. Bunun üstüne ismi “Galo seni beğenmiyormuş diyolla, YABANİ buluyormuş diyolla ” diye ortalıklarda çekiştirilen ve özgüveni çapraz ateş altında kalan Ömüş daha da tutuk, donuk ve ruhsuzdur. Yetmezmiş gibi, en büyük müşterisini kaybetme riski bir tarafta, bunu ne olursa olsun fedakarlık yapamayacağı  (ve sırf bunun için bile aşık olunası olan) iş ahlâkı sebebiyle sevdiği kadınla paylaşamaması diğer taraftadır. Bütün bunlar zaten zor olan Ömer’i NASA’lık vakka yapar. O da kendi içine döner kısaca, çünkü yapmayı en iyi bildiği şey odur. Ne de olsa fabrika ayarlarında vardır, buzdan kalesine çekilmek. Aklının duvarları ardına kendini hapsedip bir çözüm yolu arar. Tüm sorunlarına.

“Arar” desem mi onu da bilemiyorum, çünkü Ömer’de metal yorgunluğu gibi bir nevi “Defne yorgunluğu” da var. Ömer’in kendinden saklanan sır konusunda akla gelebilecek her türlü ihtimali didik didik etmemesi aklı yetmediğinden değil, gönlü yetmediğinden. Gönlü bunca aşkı, minneti, şefkati, hayranlığı (pek tabii ki tek hayran olan Defne değil) ve aynı zamanda korkuyu, endişeyi, kırgınlığı artık kolay kolay kaldıramıyor. Bana sorarsanız ne arayıp ne aramadığını kendi de bilmiyor.

Ömer’in, masasına doğru yürüyen Defne karşısında doğrulurken yüzünün aldığı şekle bakın, Defne “benle yaşa” yazdığında tipinin nasıl kaydığına... Defne kucağında ve yukarıda uyurken onu izlerkenki suratına... İşte aradığımız Ömer oralarda. Sadece bulması her zamankinden bir miktar daha zor. Etrafındaki onca karışık sinyalden tepe sersemi olmuş, mutluluğa giden çetrefilli yollarda adeta kaybolmuş.  

Hadi Ömer’i bul Defne. Tünelin ucundaki ışığa bir kez daha, hatta belki pek çok zamandan daha fazla ihtiyacı var.

 Ha gayret Defne, oldu olacak.

 ***

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER