Cemre en başından beri huzursuzdu. İçine doğdu resmen kötü
bir şeyler olduğu. Yetimhaneden koşarak çıkması, Hediye'nin engel olmaması,
kızların arkadaşlarına desteği hepsi ayrı ayrı küçük ama anlamlı sahnelerdi.
Cemre'nin güzel ağladığı çok söylendi. Bundan mıdır bilmem ama onu ağlatmak
için bu kadar da uğraşmasalar keşke. Geçen hafta Gökhan ile çok güzel sahneleri
vardı. Çok gülen çok ağlar hesabı bu bölüm gözyaşları hiç durmadı. Daha da
duracağını sanmam. Yoğun bakımın önünde beklerken anne babasından sonra
Gökhan’ın yokluğunu nasıl kaldıracak bu kız diye düşündüm. Bölümü ancak bugün
izlediğimden Gökhan’ın öldüğünü bilerek izledim. Bir yanıt bulamadım.
Cemre de
bulamamış olmalı ki tıpkı ilk bölümlerde olduğu gibi kendini öldürmekte buldu
çareyi. Son sahneyi çektikleri yer neresi bilmiyorum. Ama görüntü, Hazar
Motan’ın oyunculuğu derken sahnenin etkisi kat be kat fazla olmuş. Dalgalara
doğru korkmadan, teslim olarak yürüdü Cemre. Hayatın anlamı solmuş. Neden
korksun ki? Biri Cemre’yi durduracaktır ama bu kim olur bilmiyorum ya da
haftaya onu da hastanede izleriz. Artık o ölmez diyemiyoruz çünkü.

Arzu Voli rica etmişti. Gönül isterdi ki daha güzel bir bölümden sonra paylaşayım :(
Hastane odasında kızlar Cemre'nin moralini düzeltmek için
konuşurlarken Gökhan’ın küçük gibi görünen ama büyük anlamları olan
davranışlarını hatırladım ben de. Eli her işe yatkındı. Kırık döküğü tamirden motorlara
kadar… Kimin yardıma ihtiyacı olsa hiç çekinmeden koşardı. Toprak'ın dediği
gibi kabadayı görüntüsünün altında aslında küçük bir çocuk vardı. Sevdiği kıza
atlı karıncada ilan-ı aşk etmesini sağlayan, kiralık elbiselerle, üstü açık
arabayla çılgınca eğlenmelerini sağlayan, geleceğe dair küçük umutları olan bir
çocuk vardı içinde. Gökhan kendini korumak için inşa ettiği duvarları yıkamadan
gitti ne yazık ki. Ranini’nin hep dediği gibi kendisine ferah feza yeni hikayeler dileriz, ne diyeyim...

Mesude'nin içine ne kaçtı? Daha doğrusu kim kaçtı
bilmiyorum. Ama ne olduysa güzel olmuş onu biliyorum. Kemal’in Eylül'e
yaptıkları, Mesude hapisteyken yan gelip yatması, Mesude’yi dövmesi değil
görüntüleri internete koyması aklını başına getirdi Mesude'nin. Bu durum hem
geç hem de güç oldu ama hiç olmamasından iyidir. Kemal, Eylül'e vurmaya
kalktığında aslan kesildi mübarek. Size soruyorum hanginiz beklerdi ki bir gün
Mesude'nin Kemal’e “Boşarsan boşa be! Boşamazsan adam değilsin” demesini? Kemal
baktı pabuç pahalı "bak seni affettim gel barışalım" dedi ama Mesude'nin de tersi
pismiş kapını kilidini değiştirmiş hatun. Maşallah ona :) Boşanma davası
açacağım dedi ama yine de Mesude’ye güvenemiyorum ben. Kemal bir iki işve cilve yapar,
alır yine gönlünü gibime geliyor. Bu arada trafik kazasından kurtulan olmadı ya -çocukların kazayı saymazsak- şu Kemal'e de biri Allah rızası için çarpsa?

Zeyno'nun annesini çok özleyeceğini söylemiştim
hatırlarsınız. Özlemiş bile. Annesini görünce nasıl sevindi. Ama uyuzların şahı
olduğundan yine kadına çemkirdi. Figen biraz sorumsuz olsa da benim iyi anneler
kategorimde kendisi. Kızı o kadar şey yaptı yine peşinden koşuyor kadın. Mesude
ile Eylül’ün ilişkisinin aksine yani. Bakalım Zeyno daha ne kadar dayanacak
yetimhaneye. Bu arada bir konuda haksız çıktım galiba. Zeyno Cemre ile kızların
arasını açacak demiştim ama Cemre aslan gibi savundu kızları. "Onlar da benim
kardeşlerim" dedi ya, helal olsun kıza. Songül de mesajı Zeyno'nun attığını
Serkan'a söyledi. Biraz aklı varsa parçaları birleştirir ve anlar hatasını. O
cephede işler nasıl gelişecek merak konusu ki bu dizinin başından beri ilk kez
oluyor.

Songül ve Güney... Bu hafta onlara pek değinemeyeceğim. Zaten her zaman olduğu gibi az sahneleri vardı. Buradan senaristlere sesleniyorum izleyiciler bu durumdan bir hayli rahatsız. Farkına vardıklarını düşünüyorum inanılmaz bir SonGün tayfa durumu var. Sahneleri biraz daha arttırılsa tadından yenmez açıkçası. Zaten diziden bir çift daha eksildi.Sadece şu sahneye değinmek istiyorum. Songül Güney'i kaybetme korkusuyla affetti ya, bunu niye en başta yapamıyoruz? Bir şeylerin değerini anlamak için illa kaybetmek veya kaybetme tehlikesi mi yaşamak gerek? Ölüm denen bir gerçek var hayatta, kimi ne zaman bulacak bilmediğimiz bir gerçek. Ufak tefek şeylere kızıp zehir edilmeyecek kadar değerli bu hayat.
Gelelim benim maruzatıma. Kendi Twitter hesabımdan duyuru
yaptım ve Ranini’ye de haber vermiştim. Arkadaşlar bu hafta çok önemli iki
sınavım vardı. Okulumun uzaması gibi de bir ihtimal söz konusuydu. Bölümü
gününde bile izleyemedim çünkü ders çalışmam gerekti. Bilenler vardır; hukuk
öğrencisiyim. Sınavlara çalışırken 400-500 sayfadan (o da en az) sorumlu oluyoruz.
Günde 1-2 saat uyuyarak koca bir sınav haftası devirdiğimi bilirim. Bu tempoda
ne yazık ki bölüm yazamadım. Çünkü yorum yazmak dışarıdan nasıl görünüyor
bilmiyorum ama çok kolay bir iş değil. Öyle bir saatte filan bitmiyor yani.
Yazması, okuması, siteye girmesi, fotoğraf ayarlaması derken çok uzun bir işlem
haline gelebiliyor. Ben 3-4 saatimi buna ayırsam iki dersimi veremezdim. Şunu
da belirtmek istiyorum her sınav haftamda yazmamazlık yapmadım. Çok önemli
sunumlarım varken bile gece yazıyı yetiştirip uykusuz okula gittim ama yazdım.
Bahane ürettiğimi düşünenler olabilir bir şey demiyorum. Yazılarımın sıklıkla
geciktiğini de kabul ediyorum. Ama ben de insanım ve biraz anlayış bekliyorum.
Bu yazıyı bu kadar uzun tutmayacaktım ama aldığım bir iki yorum beni mecbur
etti.
Bir de bölüm yorumlarını daha hızlı atmamı isteyen
arkadaşlardan bir ricam var. Sadece "olmuyor" ya da "hep gecikiyorsun" demek yerine
öneride bulunur musunuz? Neyi beğenmediğinizi bilmeden bunları düzeltmeye
çalışamam sonuçta. O yüzden olumlu olumsuz görüşlerinizi bekliyorum. Başınızı
ağrıttıysam affola. Görüşmek üzere…
Sevgiler…