Güllerin Savaşı, bizlere Enver Sipahi’nin ölümüyle merhaba derken; hiçbirimiz olayların
bu kadar dallanıp budaklanacağını ve yine hiçbirimiz, savaşın bu denli çok acı
yaşatacağını düşünmemiştik. O günden bu güne dek hem karakterlerimiz evrimleşti
hem de hikâye kendi entrikasını geliştirdi. Daha önceleri de dediğim gibi, Güllerin Savaşı bol dönemeçler içeren
bir dizi. Her dönemeç bir ölümü sembolize etmekteydi. Bizler hikâyeye ortak
olurken hiç bu kadar ölüm olacağını düşünmemiştik. Bir ân, kendimi Arka Sokaklar ve yahut Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde sandığım
oluyor (Tabii ki latife ediyorum, onlar iki sezon boyunca total ölümleri bir
bölümde veriyor).
Bak, gördün mü? Bir gidişinle ne hâle geldiler?
Dön bak bakalım, ardında Cihan kalmış mı?
Enver Sipahi’nin ölümü ile
başlayan bu serüven son kaybını Cihan ile yaşadı. Peki, Cihan’dan sonra ne
değişti? Öncelikle aradaki büyük engel kalktı. Bu, şu demek oluyor ki Gülru ve
egosu (burada ego ayrı bir birey olarak varlığını göstriyor) aldı başını
yürüdü. Özellikle giden para, mal veya mülk olsun. Yeter ki Sipahi’me dokunmasınlar
diyebilecek kadar arsızlaştı. Gülru ne zaman bebeğini kaybetti, o zaman tüm
gemileri yaktı. Gemilerin yanması bir şey değil, diğerlerinin içine de
kıvılcımları sıçrattı. Acımasızlık, vurdumduymazlık, aymazlık ve sayamayacağım
daha birçok şey… Biz papatya masumluğunu sevmiştik. Gözümüz başka birini
istemiyordu, fakat öyle olmadı. İnsana bu acımasızlığı veren yaşadıklarıdır.
Herkes bebekliğinde, çocukluğunda veya gelişimdeki saflığını, masumiyetini
kaybetmemiş olsa idi dünya daha yaşanır hâlde olurdu. Gülru’nun yaşadıklarını küçümsemek
istemiyorum. Ben yaşamış olsaydım ne yapardım? İnanın kestiremiyorum. Daha yüz
gün önce yaşadığım şoku atamamışken ve hayatımın içine oturmuşken, Gülru’nun
yaşadıklarını düşündükçe hak veriyorum. Şimdi hemen yanlış anlamayın. Düşününce
hak veriyorum dedim. Sahnelerini izlerken, sizler gibi ben de Gülru’ya kızıyorum,
sinirleniyorum. Belki de sizden daha çok! Sonra biraz düşün Mortis diyorum. Hak
ver. “Bu yaşananlar dizi değil de gerçek olsaydı ne yapardın?” diyorum. Hayat
bize bir oyun oynuyor ve bizler bu oyunun seyircisi olarak kalıyoruz. Ne
olanlara ne de olacaklara müdahale edebiliyoruz. Müdahale etsek bile bir yerden
patlak veriyor. İşte bu nedenle mantıklı düşünmeye çalışıyorum. Gülru’ya
kızmamak için söz veriyorum. Sonuç değişmiyor. Yine Gülru’nun bu evrimine
üzülüyorum.

Acı öldürmüyormuş
65 bölüm boyunca tek
değişmeyen ve hattâ ayakları yere sağlam basan karakter kesinlikle Gülfem
Sipahi! Gülfem Sipahi’yi seviyorum. Güllerin
Savaşı bittikten sonra dahi aklımda iz bırakacak tek karakter olarak
kalmaya devam edecek. Bu karakteri kusursuz bir biçimde üzerine diken Canan
Ergüder’i es geçmek ayıp olur. Kardeşini kaybetti. Dünyadaki en değer verdiği
varlık ellerin arasından kayıp gitti. Yine de acısını kendi içinde yaşamaya
devam etti. Ayaklarını yere sabitlemeye çalıştı. Buzlar Kraliçe’si unvanı
burada çok iyi devreye girdi. Hiçbir şey olmamış gibi, tüm dedikodulara
kulağını kapayarak yoluna devam etmeye çalıştı. Pes etmedi.