Ömer’cim
espressoda da tercihin, sertlik açısından 13 üstünden 5 alan Capriccio’ymuş
yani onu da anladık. Kendisi için “yoğun ve karakteristik” diyolla. Veya
bilemedim, belki sen normalde “güçlü ve zıt” olarak tanımlanan Ristretto
içiyorsun da; bu akşamki misafirine özel sertliği 10’dan 5’e çekmeyi düşündün.
Ömer’cim incelikler insanısın vesselam... Sana özel Nespresso dekoderinden
geçen yayın yapıyorum bak. Kıymetimi bil. Neyse ki, sana kıymet görmeler de
kıymet vermeler de çok yakışıyor da, her bir hareketini masaya yatırmalara
doyamıyoruz. Defne’nin notunu tuzlukların yanına iliştirivermen gibi. Tabi
tabi, yahu buzdolabının yanındaki duvar bile siyah, o stilinden yıkılan cool
mutfağın ayrılmaz bir objesidir o pembe post-it, eminim! Velhasıl, biz gönlüne
yapışıp çıkmadığını da biliyoruz Defne’ciğinin yapışkan notlarının. Biraz da
Defne hanımlar görsün de gözlerinden kalpler çıksın, di mi?
Bu sahnedeki her
şey KALP ben desem!? Bölüm etiketi gibi etiket, oyun gibi oyunmuş ya, hele
şükür! Şaşkın ördekler gibi role bir girip bir girip çıkmaları; el ayak
tutuşmaları; kızgın çalışma odalarından serin arka bahçelere uzanmaları filan
derken.... her şey son derece kıvamında; daha doğrusu DEFÖM söz konusu
olduğunda daima geçerli olduğu üzere bol gelgitli, iniş çıkışlı, dev
dalgalıydı. Geçtiğimiz “efso” (merhaba merhaba, selamlar :) bölümden önceki iki
bölümde “oyun” olduğunu anlamam veya varsaymam beklenen her bir laf sokmacalı
itiş kakışın tersine; çok doğal, sıcak, açık ve şifresiz, içten ve gerçekti bu
kez bu oyun. Eş zamanlık olarak ziyadesiyle komik ve dokunaklıydı; ve bu iki uç
saniyelik geçişlerle birbirine öyle şahane bağlanmıştı ki; artık Kiralıkçılar
olarak çevirir çevirir izleriz bu bölümü içimiz şiştikçe. Arşivlerde yer açıla!
Hani sahnenin
büyüsünü kaçırmasın, muhallebiye her defasında yağlı kaşık gibi girmesin diye,
Ömer’e “aşık olduk birbirimize... Evlenme noktasına geldik... Ama o benden uzaklaşmak istedi... Uzaklaştı yani”
demesinden ötürü kızanlarımızı sakinleştirmek görevini de üstüme alıyorum.
Maksat bu sahneyi izlerken ağzınız hiç bir yerde çok ekşimesin, o niyetle bir
amme hizmeti yapmak derdindeyim yani, yoksa Ömer avukatlığı yaptığım yok! :) (Duyun
da inanmayın, veya inanıp inanmamak size kalsın, tamam!) Ömer’ler anlaşılmak
için değil, sevilmek için varlar da demeyeceğim savunma makamı olarak; çünkü bu
dediğini anlamak imkansız değil. Ömer kağıt üstünde "Defne’nin son ses
çığırdığı üzere" güvenmiyorum deyip, şans vermeyen sabretmeyen kestirip atan
gibi görünüyor olabilir. Ama hatırlatırım; ne derdi o şair; “Kimdi giden, kimdi
kalan, giden mi suçludur her zaman?” Ömer’in haklı olduğunu iddia etmeyeceğim;
çünkü kendisi de bunu iddia etmedi hiç bir zaman.
Ama uzaklaştı derken doğruydu
söylediği; çünkü sevdiğinize açık olmamak, dürüst olmamak, ona doğruyu
söylememek - üstelik her defasında tam olarak bunu yapacağınızı söyleyip
yapmamak - o kişiyi yakınınıza
yaklaştırmamak; yani uzağınıza sürmek demektir günün sonunda... “Güvenmiyorum”
o gün o bankta Ömer tarafından Defne’ye söz olup söylenen şeydi, açıktı, netti,
görmesi kolaydı. Apaçık biçimde de keskin ve acıydı bu yüzden. Ama çok net
olarak görünmeyen, apaçık ortada durmayan şey; Defne’nin Ömer’e “söylemediği”
her şeyin de, aslında “söylenmeyerek” güvenmiyorum anlamına geldiğiydi bir
bakıma.... Defne Ömer’e her defasında açılacağını söyleyip açılmayarak; “bunu
çözebileceğimize, bana sevginin beni affedecek kadar büyük olduğuna
güvenmiyorum” diyordu aslında... Söyleyerek değil, “söylemeyerek” güvenmiyorum
demek... Güvensizlikler de karşılıklı yani tatlı matmazel!
Velhasılıkelam, tam
olarak da bu yüzden kaldığınız “güven” noktasından devam etmeniz bekleniyor bay
ve müstakbel bayan İplikçi. Daha 3 kişi olup ege koylarını gezeceksiniz yazın
tekneyle. Teslim süresi de yaklaşıyor, siz en iyisi Necmi amcanın hatırlattığı
o şiire kulak verip “Mağlubiyettir aşk!” deyin. “Bir selamına bile yenilirsin.”
Ve aşk için ölmeli aşk o zaman aşk demek de yetmez; aşk için “güvenmek” “iyi olmak” “arada duran
her ne ise onu beraber çözmek”
istenmeli... Yaşasın beraber olmayı hak eden Defne’ler ve Ömer’ler! Yaşasınlar,
nefes alsınlar, hayat bulsunlar... bize de izlemeler yakışsın!
Ciao!
****
Tabi ki yazı
burada bitmedi... Ve nerede bitecek yazar da bilmiyor, Allahüekber dağlarının
tepesine kadar yolu var! Buyurun o nedenle vakit kaybetmeden notlara!