Uykusuzluk. Kalpte belli aralıklarla inceden sızlama. Ellerde uyuşma. Hissizlik. Titreme. Unutkanlık. İstemsiz kas hareketleri. Yaşamsal fonksiyonlarda kısmi kayıp. Birinci dereceden ruhani felç.
Bir adet Ömer İplikçi, literatürde adını da verdiği İrritabl Ömer Sendromu (İÖS) sebebiyle kendine ve çevresine verdiği rahatsızlıktan dolayı üzgündür. Ama, İÖS’nin semptomlarından bir başkası gereği, bunu kendisi de farkında değildir. Bizdeki kredisinden ötürü özrünü gıyabında kabul etmemiz icap eden Ömer İplikçi’yi anlama ve anlatma görevi, böyle zamanlarda her zamankinden daha zor olmaktadır.
Standart bir insanın “t” anında ikisini birden anlamasının mümkün olmadığı, ve fakat aslında buna rağmen -veya belki de tam olarak bu sebeple- fevkaladenin fevkinde bir çift olan #DefÖm, bünyede İÖS’dan en fazla etkilenen varlık kabul edilir. Çünkü İrritabl Ömer Sendromu'nun yazının başında listelenen semptomların tümünden daha etkili olan başlıca semptomu; “seçici bulaşıcılığı”dır. Yaz sıcağında bir alay insanın içinden sizi seçip, yem belleyen sivrisinek gibi İrritabl Ömer Sendromu da kendine Defne’yi hedef seçer. Su gibi beyaz tenini akşamlardan sabahlara kadar yer durur.
Velhasılıkelam, aklından yemeler geçen Defne hanım değil sizsiniz Ömer Bey. İsterseniz ara ara dönün de yüzünüzün aldığı o şekilleri asansörün aynasından bir kolaçan edin bakalım. Bu arada, siz birbirinizle uğraşmaktan fark etmemiş olsanız da, “meşhur” asansörünüz lise yıllık fotoğraflarının vazgeçilmez arka fonu Zümrüt stüdyolarından hallice yeni kılığı ile sizin daha iyi görüntü verebilmeniz için kendini upgrade etmiş haberiniz olsun! Arkadaki aynalar eksik kalmış ama, zaten aşure olan akıllarınız bir de görüntü çoklamasından iyice allak bullak olmasın diye kendilerini ihma etmişler, öyle duydum.
Neyse biz İÖS semptomlarını inceliyorduk. Unutkanlık. Ömer Bey, çok lakayt bulmazsanız sizden şöyle bir istirhamım olacak; sizin hafıza n'aber ya? Siz, Defne ile neden nasıl ayrı düştünüz, gerçekten aklınızda mı? Biz yokken, "Eternal Sunshine of the Spotless Mind"vari bir maceraya atılıp anılarınızın bazı kısımlarını ortadan mı kaldırdınız? Geçen bölüm aklınızdan çıkmayan “güzel anılar” nereye kayboldular, nedir bu öfkenin, afranın tafranın, sinir etme dürtüsünün sırrı? Biz sizi en son üzgün, kırgın, buruk bırakmamış mıydık, ne oldu da “yeni işin hayırlı olsun kanka, ara ara kahveye uğra, inş cnm yha”ya bağladınız?
Tamam hastadan teşhisi saklanmaz; size bir haberim var ve maalesef kötü. İÖS iyi huylu değil, üstelik sadece Defne’ye değil hepimize bulaşıcı. Modern tıp henüz ilacını da bulamadı, sabredip geçmesini bekleyeceğiz el mahkum!