Sevme beni göze güzel gözüken görkemim için
Sevindiren gözüm ya da yüzüm için,
Ne de dışarıdan görünen hiç bir şeyim için:
Hayır, bir kalp için de değil, değişmeyen!
Çünkü bunlar bozulabilir, hastalanabilir:
Ayrılırsak biz ikimiz.
Sakla, bir gerçek kadın gözünü, onun için,
Ve beni hala sev, neden olduğunu bilmeden!
Sebebin böylece yine aynı kalır
Hep benim üzerime düşmek için.
***
Beni bıraksanız mesela, ben size sadece ve sadece bu şiirden bahsetmek isteyebilirim. Sayfalarca belki. Ve sayfalarca anlatabileceğim ne var, bilmeden! Sebebim yine aynı kalır ama. Her defasında bizi, söyledikleriyle ve söylemedikleriyle, bu kadar derinlere düşürebildikleri için.
Sevme beni diye başlıyor şair. 16.yüzyılın sonlarından, Shakespeare'in İngiltere'sinden, aşk şiirlerinin en ünlü ismi John Wilbye'den ödünç alıyor Ömer, bilinç altının sesini. Tok bir ses bu, tonlamasının geldiği yer derin, fakat o kendinden emin sesin altında tınlayan şey, ürkeklik. Ona inanalım istiyor, onu anlayalım, ve ne olursa olsun, sevelim... ama çok şey istediğini biliyor, çünkü o da biliyor ki Ömer açık kitap değil, emin olduğu şey değil, şahane buldukları şey değil, görünürde "görünen" hiç bir şey değil. Hiç değil. Hiç.
Ömer'in Sadri Usta ile konuşmasına dikkat ettiniz mi? Hatırladınız mı o konuşmadan bu sözleri?
"Peki şimdi güvende misin?"
"Değilim tabii ki, hiçbir şekilde değilim, hiç değilim, hiç."
Net, kısa, az ve öz konuşmaların insanı, verimli anlatımların baş savunucusu Ömer'in, bu kez kendisini anlatmak için böyle uzun, bitmeyen, bitiremediği cümlelere sığınışı sizlerin de dikkatini çekti mi? Bitiremiyor Ömer, bitiremedi, çünkü bilinç altı yalvarıyor onun yaşadığı buhranları anlamamız için, o dağ gibi duruşunun altında bir volkanın fokurdadığını duyabilmemiz için.
Güven... Ömer bunun için yaktı tüm gemileri değil mi? Peki için için yalvardığı şey ne bize şimdi? Sevgi. Ne olursam olayım, koşulsuz, şartsız, sebepsiz sevgi. Ömer’in, Defne’de güvenmediği şey Defne’nin kendisi veya yaptığı ya da yapacağı hiçbir şey değil, bir türlü inanıp güvenemediği Defne’nin ona olan sevgisi. Ve Defne’nin sevgisi üzerinden çekilince, güven duygusu da olduğu gibi terk ediyor onu. Bomboş bırakıyor, yerini ancak koskocaman bir öfkenin kaplayabileceği. Bu yüzden soru “güvende misin?” ve o yüzden cevap “değilim tabii, hiçbir şekilde değilim, hiç değilim, hiç.”
Çok atlayacağım, Ömer'den sonra bir de ben sizi tepe sersemi yapacağım, o serbest çağrışımdan bu serbest çağrışıma sürükleyeceğim, baştan söyleyip özrümü dileyeyim. Yazarın da fikri neyse zikri o çünkü; ve bu bölüm itibariyle yazarın fikri Ömer'in içindeki volkan gibi fokurdayıp duruyor.
O halde "Neden şiir?"den sonra "Neden eskrim?" Çünkü Ömer İplikçi olmak, insanın en temel savaşını; yani kendi kendisi ile olan mücadelesini, antik Yunan çağlarında gladyatörlerin, ortaçağ Avrupa’sında şövalyelerin; onur, adalet ve centilmenlik ruhlarını içine kazıdığı, sıradan bir spordan öte bir sanat ve yaşam felsefesi haline getirdikleri eskirim ile anlatmayı gerektirir. Eskrim; çünkü başarısının sırrı kas gücünden çok refleks kabiliyeti, çeviklik, doğru ve hızlı karar verebilmekte gizlidir. Bu sebeple Ömer'in buhranlarının dışa vuruşunun; kazanmak için çelik gibi sinirlere sahip olmanın, doğru anda doğru atağı yapabilmenin, doğru an değilse de en çevik hamleyle kendini koruyabilmenin sanatı tabir edilen eskirim, olması aslında hiç tesadüfi değil.