Kiralık Aşk: Sevmeyi bilen adam ve sevilmeyi öğrenen kadın

Kiralık Aşk: Sevmeyi bilen adam ve sevilmeyi öğrenen kadın
Yerli dizilerde inanma duygumuzu güçlendiren, kurgusal gerçekler aracılığıyla izleyici için yeni bir dünya oluşturulur. Bu dünya, izleyiciyi kendi toplumsal gerçekliğinden biraz da olsa uzaklaştırır. Alır kendi içine çeker orada 2-2,5 saatlik bir yaşam vaat eder. Nefes aldırır, düşündürür.

Hal böyle olunca her izleyici kendi ruh haline en uygun olan dünyanın sunduğu kurgunun içine çekilir.

Peki bizi Kiralık Aşk’a çeken ne oldu? Neden ülkenin hatırı sayılır bir kitlesi olarak bu diziye sardık, nefes alış sürelerimizi o 2,5 saatten daha fazlaya çıkarıp vakit bulduğumuz her an tekrarlarına bakar olduk?

Bu sorulara en büyük cevap dizinin 20. bölümünde saklıydı bence. Diziyi hiç izlemeyen insanların bile sadece bu bölümü izleyip “Neden Kiralık Aşk?” sorusuna sayfalar dolusu cevap verebileceğini düşünüyorum. Dizinin daimi izleyicisi için ise bu bölüm Nirvana’ya ulaşmak gibi bir şeydi; çünkü 20. bölüm çok fazla güzellik barındırıyordu, çok fazla gerçeklik… Hepimizin kendi yaşamından, geçmiş anılarından, hayallerinden, yakın geçmişinden, toplumsal sorunlarından bahsediyordu. Bunlar düşünüldüğünde Kiralık Aşk’ın belli bir kesim için değil tamamı ile toplum için yapıldığı gerçeği ile bir kez daha yüzleştim. Hadi o zaman bir de 20. bölümü benim gözümden görün…

Defalarca kere “Gitme!” denilmesine rağmen Ömer’den fersah fersah giden bir Defne izledi bu gözler. Şimdi gelip de “Gitme, beni bırakma!” diyenler kulübüne giren kızıl güzeli görünce haliyle Ömer gibi şaşkınlıkları yüz kaslarıma yüklemiştim geçen haftadan beri. 
Defne, ilk kez Ömer’i kaybetmeye bu kadar yakın olduğunu hissetti. Bunun nasıl acı verici bir unsur olduğunu deneyimledi ve her şeyi göze alarak Ömer’e koştu. Geç de olsa sonunda anladın Defnecim; aşk korkularla yaşanmaz… Aşk, insanın tüm korkularından sıyrılarak, kendisini bir başkasına tüm benliği ile vermeyi bilmesidir. Sen de bunu ayrı kaldığınız 5 hafta süresince ilmek ilmek işledin hem kalbine hem beynine. Şimdi aşk zamanı, saklanma gereği duyulmayan tutku zamanıydı.

Ömer-Defne ikilisine dair en sevdiğim şey hayatın onlara sunduğu zorlukları hep birlikte aşmaları, birbirleri ile paylaşıp birbirlerine destek olmaları. Bu bölüm bu duruma fazlasıyla şahit olduk zaten. Ama Defne’nin büyük bir cesaretle Ömer’e kendi evinde kalma teklifinde bulunması da belki kimileri için küçük ama Defne için ve tabii ki Ömer için büyük bir adımdı. 

Bir odada iki kişi biri erkek biri dişi üstelik delicesine aşık, delicesine tutkulu. Bir de bu duygu yoğunlukları yetmez gibi geçen bölüm yenilen fıstık ezmesi de çiftimizi iyice doruk noktalara çıkarmış olacak ki bölüm boyu birbirlerine doğru olan çekilmeleri, vücut dillerine, kızaran yüzlerine kadar yansımıştı. Dün yediğiniz fıstık ezmesi geldi sizi iyice bi' silkeledi. Vallahi çok da üzüldüm o hallerinize aşık bir çift için öyle bir atmosferde kendini tutmak ciddi zordur ama olsun; tutkular daha da birikti. Defne’nin evinde özellikle de ekmek arasının yattığı bir ortamda olacak bir yakınlık doğru olmazdı bebeklerim. Hayır ortamdaki oyuncaklardan utanın.:)

O gecenin en şanslı nesnesi ise Defne’nin yastığıydı sanıyorum, sokaklara çıktık ve hemcinslerimize sorduk 10 kişiden 10'u da yastık olmak istemiş. E sonuna kadar haklılar; Ömer, öptü, sarıldı içine soktu resmen yastığı, bi ara yastık dile gelecek sandım. Dünyanın en mutlu yastığı Defne’nin yastığı oldu…

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER