Gidenler, kalanlar, yeni gelenler: Poyraz Karayel’den romantik komedilere sezon değerlendirmesi

Geçen sezondan en akılda kalan ve hem sosyal medyada hem de izlenme oranları açısından çok ilgiyle takip edilen işin Poyraz Karayel olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tanıtımları uzun süre dönmesine rağmen oldukça geç başladığı ekran hayatına biraz yavaş başlasa da kısa sürede kendini izleyiciye anlatabilmeyi, sevdirebilmeyi, seyircisini bulup haftalarca kitlesini koruyabilmeyi başaran bir dizi oldu. Poyraz Karayel’in bu denli sevilmesinde büyük pay çıkış noktası itibariyle Oğuz Atay dünyası ve kahramanlarından destekli karakterlerini senaryoya doğru şekilde uygulayarak yetişkin, genel seyirciye hitap edebilen hikâyesinin oldu.

Hayata “tutunamamış”, “varoluşsal sıkıntılı” hata yapıp duran, hayatın beklediği genel başarı kriterlerini tutturamayan, duygusal anlamda yaralı ve elbette kadınlarla da arası marazi Poyraz, izleyen pek çok kişinin yaşadıklarına, hissettiklerine yakınlık hissi sağlayabildiği, Ayşegül’le ilişkileri de ona keza, modern hayatta ayakta kalmaya çalışırken düşen, kalkan, beceremeyen, tekrar deneyen (ve hikâyenin romantize edilebilmesi açısından bir daha becerememesi tercih sebebi) modern zamanlar insanlarını/aşklarını resmedebildiği için bu kadar sevilip, yakınlık hissi sağlayabildiler.

Yetişkin hikâyesi olarak tanımlamam da bu sebepten; kentli, çalışan, büyük şehirde her gün onlarca zorlukla boğuşurken kişisel varoluş mücadelesini de veren yalnız bireylerin hikâyesinin damarından yürüdü Poyraz Karayel ve bunu yapımcıların ve kanalların bu dönemdeki en ciddi sınavı olan yeni izleyici panelini kazanacak formatta sunabildi.



İlaveten Poyraz Karayel’in oldukça baskın başka bir özelliği daha var, yoğun bir erkek hikâyesi bu. Son kabadayı örneklerinden biri olarak resmedilen Bahri Baba'dan Zülfikar’a, Poyraz’a, hatta Poyraz’ın, çocuk başrollü dizilerin en bariz karakter kalıbı “büyümüş de küçülmüş bilgiç yavrucak" kalıbından farklı, babası gibi hayata kocaman açılmış şaşkın gözlerle bakıp hiçbir şey anlayamayan oğluna ve muhtemelen ikinci sezon tanışacağımız babasına kadar oldukça romantikleştirilmiş halleriyle odağını erkeklerin oluşturduğu bir hikâye bu.

Kadın karakterlerin bu dünyada erkeklerin hayatlarında, aşklarında, türkülerinde, acılarında ve maceralarında görece daha periferiden hareket etmesinin, hatta Poyraz’ın eski eşinin cinsiyetçi diyebileceğimiz kalıp yargıların içinde kalmasının sebebi de bu. Öyle bir eski eş ki, eski bir bağımlı, psikolojik olarak sorunlu, Poyraz’a ve dahi oğluna bile neredeyse ayak bağı, hep bir sıkıntı ve sorun kaynağı. Poyraz’ın dökük, sarsak, başı hep belada, bir türlü dikiş tutturamayışı ne kadar sempatik ve “iyileştirilmeyi” bekleyen haylaz oğlan çocuğu halleri olarak görünüyorsa, Poyraz kadar dökük ve dikiş tutturamayan eski eşinin bir o kadar can sıkıcı ve boğucu hale gelişi de hep bundan.

Ancak erkek kahraman odaklı tüm hikâyelerde durum büyük oranda böyledir ve bu hâl bu hikâyelerin iyi anlatılıp, derdini seyirciye geçirerek onlarla bir gönül bağı kurabildiği gerçeğini de çoğu kez değiştirmez. Kuvvetli bir kalemden çıktığı müddetçe bu hikâyelerin erkek kahramanları büyüyememiş haşarı oğlan çocukları gibidir, ne yapacaklarını bilemezler, başları bir şekilde hep derttedir, kadınlarla doğru dürüst bir ilişki kuramadıkları oranda kadın karakterlerden ve dahi kadın izleyiciden “korumacı, kollamacı, iyileştirici” bir destek almaya meylederler, kendilerini iyileştirecek kadını ararlar. Poyraz’ın Ayşegül’e (esas kızın da her ne kadar kendini iyileştirmekte sorunları olsa da bir doktor, iyileştirici olması detayını unutmamıştınız değil mi?) “ne yazarsan yaz bana doktor, al beni kurtar bu sıkıntıdan ... mutsuzum, çok hastayım ... sanki çocuk yaştayım, bana bilmeceler sor” dediği, İlker Kaleli’nin çok da güzel seslendirdiği şarkı tüm bu arızalı erkeklik hallerinin yine oldukça romantikleştirilmiş bir itirafı değil midir?

Kaldı ki, dizinin hikâyesinin en temel yapı taşı bahsettiğim erkeklik, hatta babalık halleriyle ilintili erkek kimliği meselesi. Babalıkları sorunlu, ne tam olarak baba olabilen ne de olamayan ve bir o kadar yetişkin bir erkek olmayı da beceremeyen, erkekliğin ve babalığın sanki karşılıklı olarak birbirlerinin ön koşulu olduğu ama bu önkoşulların eksik ya da yeri boş kaldığı ve/veya düzgün işlemediği için erkeklik ve babalık hallerinin ve dolayısıyla da ergenlikten çıkıp birey olma sürecinin sürekli hata verdiği, sonuçta da “kurtar beni doktor” sıkıntısına bağlanan bir yol bu. Netice itibariyle, üzerine bu kadar yazılacak tema çıkarmayı başardığı için bile Poyraz Karayel geçen sezon olduğu gibi gelecek sezon da, yine Poyraz’ın şarkısının adıyla uygun şekilde, “bir hikâyesi olan” ve bunu seyircisine anlatabilen bir dizi olacak diye düşünüyorum.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER