Sevgili günlük, yaşam ve ölüm arasındaki kısacık
anda herkese bir plan gerek. Çünkü insanlar doğar, acı çeker ve ölür. Geçmişte
yaşamak için ya deli olmak gerekir ya da ölü. Yola devam etmek içinse lazım
olan şey inançtır. Yarın inancı.. Hayatın buna değer olduğuna inanır ve 'yarın'
mutlu olmayı bekleriz. Yarını, planları ve inançları sarsan tek şey ise
delicesine içine düşülen aşktır. Tutkunun karanlığına yakalandığımızda dün ve
yarından sıyrılır, ânın içinde kayboluruz. O karanlığın bizi tüketmesi de mümkündür,
yıldızlar da dans ettirmesi de..

Anne ve babasını trajik bir kazada kaybeden Elena
Gilbert 6 yıl önce günlüğüne iliştirdiği duygularıyla girdi hayatımıza. Ona
veda ederken en uygun şey içimden gelen cümlelerle bir günlük açılışı
hazırlamak olurdu ancak. Elena Gilbert; masum, ürkek ve fazlasıyla sevimli bir
genç kızdı. Kayıpları, korkuları ve kararsızlıklarıyla bir mezarlıkta otururken
Stefan Salvatore kalbinin kapılarına dayandı. Daha doğrusu biz öyle sandık.. Çünkü aslında onu ilk gören kişi karga silüetiyle tasvir edilen Damon Salvatore'du..

Elena'nın kırılgan ve hasarlı yaşamı onu bir kelebek hassasiyetine
sürükledi çoğu zaman. Fakat etrafındaki sağlam dostluklar, maceralar ve aşklar
hayatını tamamen değiştirdi. Kahve gözlü, güzel gülümsemeyi iyi bilen, kumral güzel
Nina Dobrev; karaktere deyim yerindeyse can verdi senelerce. Elena Gilbert dönüm noktalarını hayatına giren iki
erkeğe duyduğu aşkla yaşadı. Yadırgadığımız, oh olsun dediğimiz, isyan
ettiğimiz ve imrendiğimiz binlerce andan ibaret bir yaşam.. Dostlarının
fedakarlıkları ve geçirdiği dönüşüm onu gözümüzün onunda kocaman bir genç
kadına çevirdi. Kan, kırık boyunlar, sivri dişler, yara izleri ve gözlerdeki
dehşet hiç eksik olmadı. Şüphesiz Elena, yaratılmış bu gizemli dünyanın en
sahici ilham perisiydi.

Güzel bir okul hayatı geçirdi. Tüm dehşete ve
tuhaflıklara rağmen o parıltılı eğlenceler, balolar ve kutlamalar bitmek
bilmedi. Onu hep çok şık kıyafetler içinde gördük. Öyle ki taktığı kolyeler ve hatta
kombinleri internet siteleri üzerinde çekişmeler yaratacak biçimde satışa
çıkarıldı. Nina Dobrev gerçek yaşamında da çok cool ve çekici giyinen bir
kadın. Gerçekten öyle!
Stefan'la karşılaştığı günlerde zor bir dönemeçteydi
ve başına gelecekleri tahmin bile edemezdi. O yol ayrımında direksiyonu aşktan
yana kırdı. Stefan'ı tanıdı, gizemin kökenlerine ulaştı ve içinde yaşadığı
dünyanın sırlarının varislerinden biri oldu. Stefan ona tüm acılara rağmen
yaşamanın mümkün olduğunu hatırlattı. O koridorda çarpıştıkları andan itibaren
hepimizi ekranlara bağlayan bir serüven başladı ve Elena'nın yaşamının en yakın
takipçisi olduk.
Stefan'la birlikteyken gizemden başka ne vardı ki?
Mesela zalim ve acımasız bir kaltak olan görsel ikizi Katherine Pierce.. Başka
bir deyişle Katerina Petrova.. Seksi, kurnaz ve işbirlikçi bu karakteri
Elena'dan ayırmak çok kolay oluyordu. Aralarındaki fark yalnızca saçlarının düz
ya da dalgalı olma şekli değildi. (Ki dalgalı halinin hastasıydık) Bir tek
bakışıyla bile onun Katherine olduğunu çözebiliyorduk. Göz oyunculuğu mu denir?
Adı neyse işte. İnanıyorduk. Kapılıyorduk.
Salvatore kardeşlerin unutulmaz aşkı Katherine benim
nazarımda Stefan ile daha çok uyumluydu. Bir tarafın hırslarının diğer tarafı
dizginlemesi hoşuma gidiyor. Senaristler de böyle düşünmüş olacak ki Katherine
seçimini onu 150 yıl bekleyen Damon yerine Stefan'dan yana kullandı. O hırçın
ve vamp kadın Stefan karşısında ne kadar da zayıf kalıyordu.
Görsel ikizler Katherine ile sınırlı kalmadı. Amara
ve Tatia ile birlikte çok renkli bir kişilik bölünmesi seyrettirdi bize Nina
Dobrev. Katherine karakteri ise en unutulmaz drama kötüleri arasında yerini
aldı. Bunda çarpıcı güzelliğinin, saçındaki buklelerin ve sinsi gülüşünün payı
yok muydu? Katherine ansızın yok olduğunda ise bıraktığı boşluğu hiçbir
doğaüstü varlık dolduramadı. Seyirci üzgündü fakat Nina Dobrev hem Elena hem de
görsel ikizlerine yetiştirmekte epey zorlanmıştı. Uzun ve yorucu set
çalışmaları sağlıksız bir hâl aldığında en mantıklı olanı Katherine'e buruk
fakat etkili bir şekilde veda etmek oldu.