Mevcut düzen dahilinden çıkma rotası: Mert Yazıcıoğlu

Mevcut düzen dahilinden çıkma rotası: Mert Yazıcıoğlu
Hayatın her birimiz için ayrı ayrı kurguladığı senaryolar var. Bunu mevcut düzen dahilinde severek de karşılayabiliyoruz, reddederek de. Uyum sağlayabilmek büyük mesele evet, kendi hikayeni yazmanın derdine düşmekse çok daha büyük. Kendi tasarladığı dünya için gayret göstermenin riskini alabilen her insana da bugün gıptayla bakıyoruz zaten.

Netflix’in Türkiye’de ürettiği orijinal işlerinden Aşk 101’in kendi kafasında uzaylar tasarlayan çocuğu Sinan olarak bir şekilde güncel hayatımıza eşlik etse de, bugünün habercisi; aslında yıllar öncesinde arkadaşının setine gittiğinde rotasını ekran önüne çevirmesine eşlik eden cesareti. Ve işte Mert Yazıcıoğlu’nu ‘’Aşk 101 Sinan burada mısın?’’ diyerek aradığımız noktaya getiren hikaye de buradan başlıyor. Sette Can Sipahi ile sohbet edip kadrajın sınırlarının içine nasıl girileceğini o dünyadan öğrenmiş. Onlarca defa audition*’lara girmesine ve bunun için onlarca kilometreyi kat etmesine rağmen işin mutfağına nasıl dahil olunur herhangi bir fikri yokmuş. Bu noktada da aslında onu hep bir adım öteye taşıyan kafasında çizdiği hayatın rayında ilerliyor olduğunun bilinci. Hayallerini kurguladıktan sonra oldurmamak için onlarca neden sıralamak yerine, inanmanın getireceği mutlak pozitivizm de tam bu noktada kapılarını zaten ardına kadar aralayarak hayatına gözünü kırpmış.
 

Dedemin insanlarında onun deyimiyle ‘’birkaç saniye’’ bakmışız ona. Daha sonrasında Kayıp Şehir’de bir parça daha yer almış. Tüm bunlar oluyorken Cevdet Mercan’ın yanında kamera arkasından kamera önünü deneyimlemiş. Görmüş, dinlemiş, anlamış. Ve bu noktadan sonra da eğitim almaya başlamış. Daha sonra Karagül’de Baran olarak çıkmış seyircinin karşısına. Bu yazıyı yazmadan önce ekşisözlük’te adına yazılmış entry’lere baktım. Ve zaten Mert Yazıcıoğlu’nun bugünleri, dünlerinden belliymiş. Baran’ı canlandırıyorken dizinin Antep’te çekiliyor olmasından dolayı oyunculuk eğitimine devam edememiş. Bu onun için dezavantaj mıydı o dönem için bilmiyorum, ama anladığım kadarıyla çokça avantaj haline gelmiş. Teorik bilgilerle ekran hamurunu yoğurmaktansa sette kemik oyuncu kadrosundan, kamera arkasından gözlemleyerek ve ekran tozu yutarak öğrenmiş birçok şeyi. Bu süreçte aslında geldiği noktanın farkında olmayarak, televizyon ve seyirci kavramının artıları ve eksilerini tam olarak deneyimlemeden girmiş bu dünyaya. Murat Saraçoğlu’ndan “Ben ressamım, sen boyasın. Boya, ressamın önüne geçmez.” Dönütüyle kendi ekran benliğini yavaş yavaş tanımaya başlamış. Kendi hikayesine ve yaşadıklarına olabilecek en yakın karakterle ilk bölümlerde karşımıza çıktığı için, derdini bize çok iyi anlatmış o dönem.

 

İşletme eğitimi almış olmasına rağmen, bir yandan da kadrajdan çıkmamayı başarmış. Umuda Kelepçe Vurulmaz, Fatih ve Bir Litre Gözyaşı’nda televizyon ve sinemayı defalarca kez arşınlayan isimlerle aynı çerçevede yer alması da hem hevesini hem de oyunculuk karakterini sıcak tutmuş.  Mahir olmak onun için, biraz karakterin farklı derinliğini anlamak biraz da anladığını anlatmak istemekmiş.

Sinemada İyi Oyun ile çıktılar karşımıza. Alışılmışın dışına çıkıp risk almayı başaran her filme olduğu gibi, yeniye kapıyı aralama cesaretini göstermelerini sevmiş ve böyle de düşünerek izlemiştim.  Günümüzde izleyici sayısıyla özdeşleştirilmeye çalışılan ve başarıyı da bunun ölçütleriyle değerlendiren düzene rağmen birçok ödül almış film. Ve tabi biz bunu popülerizm kovalayan mecralar nedeniyle duymamış, görmemişiz. İbrahim Selim’le yaptığı sohbeti izlerken duyduğumda şaşırdığım kadar da bu riski alan ve işte emeği geçen herkese karşı saygı duydum bir kez daha. Emeklerine sağlık.

 

Sosyal Medya hesaplarında gördüğüm kadarıyla alışılmışın dışında kalan şeyleri deneyimlemeyi seviyor. La Bohème de dinliyor AnnenMayKantereit de. Aklına gelen bir fikri gerçekleştirmek için sorgulamak yerine yapmayı tercih ediyor. Tam da böyle anlarından birinde atıcılık yapma fikrini düşünüp aynı gün içinde ilgilenmeye başlamış. Ülkemizde ön yargıların esiri olup tercih eden kesime absürt yaklaşımlar yapan insanlardan ziyade bu sporu severek yapmış ve gayet de güzel bir seviyeye taşımış. Mental rahatlığından ve günümüz koşullarının karşımıza ne çıkaracağını kimsenin ön görememesinden dolayı, günlük hayatın içerisinde yer alması gereken bir spor olduğundan da kendisi bahsediyor.

Ve Sinan olarak çıkıyor şimdi 119 ülkeden oluşan geniş çaplı bir perdenin önüne. Dün başlayıp bitirme arasına birkaç nefes sığdırabildiğim bir hikayenin anlatıcılarından o da. Üstlendiği rolden bambaşka bir insan olmasına rağmen derdini gayet de iyi anlattı birçok insana.

Umarım kendi rotasını çizmeyi başarmış ve cesaretinin sorumluluğunu almış her insan gibi, onu takdir ederek izlemeye devam ederiz. Emeğine, karakterine sağlık.

İrem. 



Audition: Tipik olarak, oyuncunun yeteneklerini daha önce ezberlenmiş ve prova edilmiş bir solo parça aracılığıyla veya seçmene veya kısa bir süre önce icracıya verilen bir iş veya parça icra etmesini içerir. 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER