İstanbullu Gelin: İtirazım var!

İstanbullu Gelin: İtirazım var!
"Sen üzülme, gülüm incinme..."
Bir aşk hikayesinden çok bir kadın ve o kadın sayesinde dönüşen, değişen, gelişen ve büyüyen bir ailenin hikayesini anlattığı için sevdiğim, kamera arkasındaki kadınların dokunuşlarıyla daha da lezzetlenen İstanbullu Gelin dizisi için 51.bölüm itibariyle hissedebildiğim tek şey müthiş bir hayal kırıklığı. Bölüm boyunca çoğu sahnede sinirlendim, “Şuna şu cevabı versene.” filan diye söylendim durdum. Her şey o kadar güzel giderken neden bir anda böyle oldu? Tabii ki Süreyya Prag’dayken, Faruk’un yaşadığı tek gecelik, “yara bandı” niteliğindeki ilişkisi için yazıyorum bu satırları. Hiçbir yere varmayacak, hiçbir getirisi olmayan bu çatışma bu hikayeye neden yazıldı onu daha sonra sorgulayacağım ama öncelikle yazılmış bu çatışmanın işlenişine itirazım var.

Bu durumu bir ihanet olarak görüp görmemek herkesin kendi inisiyatifinde olan bir şey. Ben görüyorum, lakin görmeyeni de “Nasıl görmez, bu ne gurursuzluk, hemen boşasın!” diye yargılayamam. Ama belli ki Süreyya da bunu kendisine, ilişkisine yapılmış bir ihanet olarak gördü. Gördü ki gitti Gözde’ye ağzından alevler çıkarcasına püskürdü, Faruk’a bağırdı çağırdı, Bursa’yı yakma raddesine geldi, bütün gün ağladı durdu. Dolayısıyla bu durumu ben de kendi algımdan çok Süreyya’nın algısına göre değerlendireceğim. Zira bana kalsa daha ağır konuşurum.

Madem Süreyya kendisini aldatılmış hissediyordu, o zaman bölüm hikayesindeki akış da bunun bir ihanet olduğu gerçeği üzerinden ilerlemesi gerekiyordu. Ama ne de güzel dört koldan haklı buldular Faruk’u, hafifletici sebepleri herkesin dilindeydi. Bitti sanmış, Süreyya yokmuş, çekmiş gitmiş, Faruk da kaybolmuş! Haklı veya haksız ama o kız neden yoktu, neden çekip gitmişti bundan bahseden hiç olmadı. Sırtında sırt çantasıyla Orta Avrupa turuna çıkmış da o sırada Faruk da onu Prag’da bulmuş gibi davrandı herkes. Bitti diye, kızdı diye veya terk edildi diye hemen başka birine mi koşmak gerekiyor? Haksız yere terk edince aldatmak caiz midir? Ayrıca Faruk madem her şey bitti sandı, o zaman niye yedi iklim dört kuşakta Süreyya’yı tırım tırım arıyordu? Kendini anlatmak, affettirmek için değil mi? Yoksa boşanma davasının tebligatını eline tutuşturmak içindi de ben mi yanlış hatırlıyorum?


Psikiyatrist sahnesi yerine bu haftalık bu dertleşmeyi sayalım bari

Ayrıca bana samimi olarak şunun cevabını kimse veremedi, çünkü bu son derece haklı soruyu o hepimizin uyuz olduğu İpek dışında kimse sormadı. Bitti zanneden değil, bitirme isteğiyle evi terk eden Süreyya o iki aylık zaman diliminde kendi yaralarını sarması için bir “yara bandı” kullansaydı, o da Faruk’a olan öfkesini çıkartmak için bir başka adamla olsaydı ne tepki verirlerdi? Faruk’un arkadaşları, Esma Hanım, evdeki çalışanlar vs bunu duyduğu zaman ne derdi? Faruk Bey olayı öğrenmesinin üstünden daha 24 saat bile geçmeden, sabah öfkeden delirdiği karısına olayı öğrendiği günün akşamında sarılır mıydı rahatça?

Halbuki en başta Süreyya’nın, kendisine Faruk’un bahanelerini döne döne sıralayan herkese bu soruyu sorup hepsinin ağzına lafı tıkaması gerekiyordu. Faruk “Ben de benzer bir durumda Süreyya’nın o sırada içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak durumu değerlendirir ve karımı bağrıma basardım.” diyebilecekse, buyursunlar birbirlerine sonsuza kadar sarılabilirler, zerre itirazım olmaz. Ama karısının düğün için giydiği kıyafetteki azıcık göğüs dekoltesinden bile rahatsız olan adamın bunu demeyeceğini de biliyoruz. Öyleyse, bu durumda yaşananlar da, Süreyya’nın bu kadar çabuk affetmesi de bana ayrımcılık gibi geliyor ve kusura bakmayın ama gündelik hayattaki kadın erkek ilişkilerinde böyle durumları ben iki yüzlülük olarak algılıyorum. O yüzden de bundan dev rahatsız oluyorum.

Gündelik hayatımızda hep böyle oluyor çünkü. Kadının ihanet ihtimalinden bile söz edildiğinde erkek çeşitli öldürme tehditlerini hiç çekinmeden savurabiliyor, asla bağışlama ihtimalini düşünmüyor “Aman yuvamı dağıtmayayım.” diye ihtiyatlı yaklaşmıyor. Ama erkek karısını aldattığı zaman kadın şanslıysa(!) erkek ondan özür diliyor, pişmanlığını dile getiriyor ve af beklentisine giriyor. Hatta “Evet yaptım, ne var bunda?” diye üste çıkan da çok. Çünkü “kadın affeder” mottosu herkesin genetik koduna işlenmiş. Çünkü erkeklerin gururu altın kaplama ama kadınlarınki teneke! O hiç önemli değil; onu bir güzel ezip arkadaşlar arasındaki maçta top niyetine kullanabiliriz! İpek’in “Erkekler hep avantajlı, onların yaptığı her şeye hep bir bahaneleri var. Kadınlara da hep anlayışlı olmak düşüyor değil mi?” şeklindeki durum tespitinin sağlamasını görmekten hiç memnun olmadım. Evet, ben bu dizinin gerçekçiliğini de çok övdüm ama gerçek hayatta bu konudaki bu eşitsizlik, bu haksızlık beni deli ediyor her şeyden önce. O yüzden bu durumu izlemekten hiç hazzetmedim.

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER