Çukur: Sena'yı anlamakla başlayacak her şey

Çukur: Sena'yı anlamakla başlayacak her şey
"Dünyayı güzellik kurtarıcak, bir insanı sevmek ile başlayacak her şey." diyen Sait Faik Abasıyanık, bu cümleyi ne zaman hangi his ile yazmıştır bilinmez ama ben günlerdir içimden başlıktaki halini mırıldanıyorum.

Çukur ile ilgili içimde biriken soruların başında şu geliyor; Sena'yı kim görüyor?

Sena bağırıp duruyor ama kim duyuyor? Sultan mı? Hayır. Yamaç mı? Hiç değil. İdris mi? Belki biraz... Kim duyuyor Sena'nın haykırışlarını. 

Yamaç sordu mu bir kere, kimsin sen diye? Nereden gelirsin, nerede doğdun, ailen yok mu, varsa nerede, gözlerinin ardında gizli hüzün neden? Yamaç bir kere sordu mu, sormadı. Yamaç'a kızmıyorum ama bu denli Sena'ya kızılmasını da anlamıyorum. 

Sena, Çukur'un ortasında buldu kendini bir anda. Hiç tanımadığı bir yerde, hiç tanımadığı bir düzen içinde. Ne insanlar onun tanıdığı gibiydi, ne yaşantılar. Sena, Yamaç için bıraktı her şeyini bir odaya sığdırdı hayatını. Kafasına estiği gibi yaşayan, istediğini istediği zaman yapan, kendi ayakları üzerinde kendi hayatını devam ettiren bir kız kalktı gitti koca evin içinde bir odaya sıkıştı. 

Evimizde her zaman kullandığımızın bardağın yeri değişse bile kendi alanımıza girilmiş gibi hissederken Sena'yı böylesine inatla anlamamak bana mantıksız geliyor. 

Genel bir karşı durma var Sena'ya karşı. Gitsin dendi, ölsün dendi, Sena kim dendi, hatta daha kötüsü son bölüm Yamaç'a yardım etmek için pavyona gittiğinde layığını bulmuş bile dendi. 

Ne yaptı Sena bu denli nefret görecek kadar? Öncelikle şunu ayırt etmek gerekiyor sanırım. Rol/karakter başka bir şey, oyuncu başka. Oyuncuyu kişisel olarak sevmezsin, orası tamam. Oynadığı rolü sevmezsin orası da tamam. Ama ikisini birbirine karıştıramazsın. En azından karıştırmamalısın. 

Dilan Çiçek Deniz, yazın aldığı eğitimden sonra kendisini öylesine güzel ilerletmiş ki. Sena'yı izlerken bana Sena'yı yansıtıyor. Bakışı, duruşu, öfkesi, aşkı hepsi Sena. Bugüne kadar rol aldığı bütün yapımları izledim. Ebru'yu da biliyorum, Elif'i de... Su zaten, Bodrum'un en güzel Ergüven'iydi. Şimdi de Sena. Saydığım 3 karakterini izledim bitti, bende önemli bir yerleri, izleri yok. Sena'nın var... 

Sena, her 'Sena'yım ben' dediğinde, içimde ayağa kalkıp alkışlayan bir topluluk var. Sena, bireyliğinden emin. Kim olduğunu biliyor. Bir adama aşık, sadece bir adama aşık. Bir adama aşık olduğu için prangalara bürünemez Sena. Bir adama aşık oldu diye her gün pencerede bekleyemez ölüm haberini. 

Sorarım size, deliler gibi aşık olduğunuz, birkaç gün içinde evlendiğiniz bir adamı belinde silah ile bilinmeze yollar mıydınız? Yamaç'ın doğruları, kararları ve yaptıkları kendi açısından olması gerektiği gibi. Yamaç, kendi olmaya çalışırken Sena neden kendi olmaktan vazgeçsin? Sena hem kendini, hem Yamaç'ı özünde tutmaya çalışıyor. 

Kanamayanı görmez oldu gözün...

Şu cümle, öylesine her şeyi açıklıyor ki. Sena'nın kanı akmazsa acısı görünmüyor. Ya da diğer herkesin. İlla ölmeleri mi gerekiyor birilerinin anlaşılmak için?

Sena bağırıp duruyor işte, neden duymuyor kimse? Bu kadar mı zor hem aşık, hem birey olarak kalmak? 
Ya da bu kadar mı zor bir kadının birey olarak kendini sevdirmesi? Tekrar aynı soruya geliyoruz, Sena size ne yaptı? 
Siz de mi pilav beklediniz, çamaşırlarınız katlansın istediniz? Nedir bu Sena öfkesi, nedir bu Sena'ya karşı duyduğunuz bitmeyen kızgınlık. 

Yamaç'ın şiirler okuyarak sevdiği kadın, dizlerine yatıp sığındığı kadın, başına bir şey geldi diye nefessiz kaldığı kadın. Yangınlara yürüdüğü, o yangınlardan ona sebep sağ döndüğü kadın. Yamaç seviyor, İdris seviyor... E hani onlar babamız, Çukur evimizdi? 

Sena hiçbir yere gitmiyor, Çukur artık onun da evi. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER