Bir kadın nasıl güzel sevilirse, öyle seviyor Yamaç da Sena’yı.
Şiirler okuyor sabah henüz yeni uyanmışken, şarkılar söylüyor gözlerinin en
içine bakarken… Dizlerine yatıyor, sığınıyor, çocuk oluyor da seviyor. Gülüşünü,
evini, ömrünü paylaşıyor severken. Hayatının içinde ama daha korunaklı, daha
güvenli bir bölgede tutuyor onu. Bazen karışıyor dengeler, yolundan çıkıyor
mevzular, yükseliyor sesler ama hep orta yolunu buluyor ikisinden biri.
Çukur’un yüzeyinde lotus çiçeği gibi duruyor Sena. Ne suyuna
karışabiliyor ne de bırakıp gidebiliyor. Dibine batmadan, suyu da terk etmeden
duruyor öylece. Çünkü o su kurumamak için Yamaç’a muhtaç.
Çukur'un suyuna karışmasa, karışamasa da çoktan Yamaç'a karıştı Sena. Çoktan onunla bir bütün oldu. Hiç kalmayacağı bir düzenin içinde Yamaç var diye kalmaya çalıştı. Belki gitti, belki dönecek ama Sena ne olursa olsun Yamaç'tan vazgeçemez artık. Yamaç da Sena'dan. Kim ilk andan deli gibi tutulduğu birinden vazgeçebilir ki?
Yamaç’ın Sena’ya “Pencereyi kapama, gök dolabilir içeri.” diye
başlayan Arkadaş Zekai Özger şiirini okuduğu sahne, benim için en güzel Çukur sahnelerinden bir tanesi. Kalbimde yeri çok ayrı. Yamaç ve Sena'yı şiirlerle düşünmek, onlar için şiirler seçmek istedim o sahneden yola çıkarak. Kendimce onlara uyacağını düşündüğüm 5 şiir seçtim.
Bakalım seçtiğim şiirler sizin de kalbinize dokunacak mı?
*Özdemir Asaf
Yazı devam ediyor...