Mutfak, bir evin ruhuna
oksijen pompalayan, telaşı, gayreti, muhabbeti bol, kokusu, dokusu şahane bir yerdir.
Keyfimiz yerindeyse ıslık çalarak yemek yaptığımız, canımız sıkkınsa önünden dahi
geçmediğimiz, fazlasıyla bize tabi bir mekandır. Lakin mevzumuz bizim mütevazi
evlerimizin içindeki, o tezgahını bizzat ovduğumuz mutfaklarımız değil.
Konumuz, hikayesi mutfağa
yansıyan veya mutfağı içeriğine dahil eden diziler. Dumanı üstünde dedikoduların,
yeni demlenmiş ihtirasların, dibi tutmuş pişmanlıkların olduğu hikayeler. İnsan para sahibi
olduğunda konforlu yaşamak neyi gerektiriyorsa elinden geleni yapar. Yapsın da
tabi, ona lafım yok. Aşamalı olarak vazgeçilen eziyetler! listesinde yemek
yapmak oldukça öncelikli. “Bugün ne pişirsem” diye düşünmeden geçirilmiş bir
günden daha güzel ne olabilir ki?! Paramız var, gücümüz yerli yerinde ise,
soğan doğramaktan, patates soymaktan, pilavın,
çayın demini ayarlamaktan daha önemli işlerimiz var ama değil mi?!
Bunca zaman izlediğimiz
dizilerden anladığımız şudur ki, mutfak, hikaye ile ilişkisi ve organik bağı
olan bir yerdir. Olaylar, süreçler farklılık gösterse de çoğu zaman evdeki dengenin
de merkezidir. Mutlu ve emeğe saygılı bir ev sahibi, halinden memnun, vefalı çalışanlar
demektir. Bu düzenin bozulmasında taraflardan birinin canının yanması yeterlidir.
İşte o zaman dumanı tüten dedikodular, dibi tutan ilişkiler kaçınılmaz olur.
Denge ve ritm bozulur. Hayatın tadı, tuzu kaçar.
Mutfak ile hayat arasındaki kopmaz bağı hikayesinin tam ortasına alan, çatışmasını, kahramanını yaratırken mutfaktan malzeme çalan üç diziden bahsetmek istiyorum. Buyrun, birlikte bakalım: Mutfakta biri mi var?