Bebeklerini birey olarak gören Kerim’in Bahar’ı da sessizce
ve samimiyetle kabullenip bir birey olarak yaklaşmasına hayranım.
Kerim, Bahar’ı öğrenmeden önce öğrendiğinde neler
yapabileceğine dair bir sürü şey düşünsem de kabulleneceğine inancım tamdı. Fakat
bu kadar kısa sürede böylesine yakın bir bağ kuracağını da düşünmezdim. O ilk
şoku atlatıp Bahar’la karşılaştığı an, ona baba olmuştu Kerim. Bir su damlası
kadar annesine benzeyen Bahar, sanki hissedermişcesine babasına benziyor günden
güne. Ona söylenenleri sorgulayan, ilk anda hiçbir şeyi kabullenmeyen tavırlarıyla
bir su damlası kadar olamasa da Kerim’e benzeyen Bahar…
Kerim’le Bahar’ın elini uzattığı o an bir baba-kız
ilişkisinin de temelleri atılmıştı aslında. Bahar’a “Kızım!” diye seslenmese
de, bakışlarının altında yatan sözcükler de bu ilişkinin sağlamlığını gösterir
bir bakıma. Hülya’nın kendini hazır hissetmesini beklerken, Bahar’ın kendini
yalnız hissetmemesi için onunla konuşur durur Kerim. Babalığın hükmetmek
olmadığının bilinciyle Bahar’ın fikirlerini sorar, yanlışları sakin sakin
anlatır.
Hülya, Bahar’ı elinden tutup da sıcak yuvalarına
getirdiğinde ‘baba’ sözcüğünü de anlamlarına ayıracaktır Kerim. Şefkatiyle
sessizce sarmaladığı Bahar’ı koynuna basacaktır tereddüt etmeden. Hülya gibi
güzel bir kız çocuğu olan Bahar’ın elinden tutacak çevre gezileri yapacaktır
belki de.
Öyle işte, güzel babadır Kerim Cevher... Kalabalık Cevher malikanesinden
uzaklaşmasına neden olan, kendini bir zırhın içine kapatmasına mecbur bırakan
tutumlardan uzakta, babalığın zaaflarını elinin tersiyle iterek babalığına her
geçen gün farklı anlamlar yükleyerek çocuklarıyla beraber büyümektedir.