15. bölüme başlarken
şöyle demek isterim NAZIM HİKMET RAN’IN dizeleriyle;
Kaldı işte. Çayımız bardakta çocukluğumuz sokaklarda
mutluluğumuz kursağımızda sevdiklerimiz uzaklarda gülüşlerimiz fotoğraflarda.
Anlayacağınız yarım
kaldık azizim çokça yarım kaldık. Bir
durgun sudayız konuşsak da kuş uçmuyor içimizdeki ormanda demiş Şükrü
Erbaş.
Çektikleri acıyı bana
bize o kadar gerçekmiş gibi geçirdikleri onlarla birlikte ağladığım-ağladığımız
doğrudur. O sebeple bir kez daha Elçin Hanımın ve Barış Beyin oyunculuğunu
ayakta alkışlıyorum.
Ömer Defne’yi bulur ama
kendisini görmek istemediğini düşünüp acısını katmerleyip yanına öfkesini de
alarak konuşmadan gider. “Demek öyle Defne beni görmek bile istemiyorsun demek öyle”
Defne her şeyi anlatmaya
karar vererek sabah soluğu Sinan’ın evinin önünde alır ve açıklama yapar
“Ömer’e neden gittiği mi söylediniz mi? Defne daha ben bilmiyorum ki? Nasıl
bilmiyorsunuz Sinan Bey her şey net değil mi? Neriman Hanımın istediği oyunun
içinde devam etseydim Ömer her şeyi öğrendiğinde koca bir yalanla ortada
kalmayacak mıydı? Ben yapmak zorundaydım gitmek zorundaydım. Şimdi de şirkete
dönmek zorundayım. Çünkü Neriman Hanım. Malum borç morç . Gel tabii gel. Beni
yeniden Ömer’in asistanı yapar mısınız? Benim konuşmam lazım Ömer’le başka
türlü yanına yaklaştırmaz beni. Tamam ben Ömer’le konuşurum”
Ömer’in duvarları
çelikle kaplanmıştır artık ulaşmak, yıkmak, aşmak, dağıtmak daha da
zorlaşmıştır. Defne’nin çırpınışları derinlere inmek için didinişleri anlatmak
için uğraşları hep karşılıksız kalacaktır. Defne’yi şirkette asistan odasında
gören Ömer büyük bir öfkeyle Sinan’a gider "Defne’nin burada ne işi var. Ömer önce bir
sakin olur musun? Olmuyorum olmayacağımı da en iyi sen biliyorsun. Biliyorum
ama asistanınla bir gönül ilişkisi yaşadın sonu kötü bitti diye onu işten
çıkarmak yakışıyor mu sana etik mi bu? Şimdi sen böyle söyleyince hakkaten
çirkin oldu” Aynı öfke
patlamasıyla bu sefer Defne'nin yanına gider ve ”Ömer konuşmamız lazım. Ömer Bey
bundan sonra seninle patron asistan ilişkisi dışında hiçbir şey istemiyorum.
Senle ilgili hiçbir şey anladın mı? Tamam haklısın kızgınsın. Sen değil Defne
siz siz.” Perde bu sefer Ömer tarafından Defnenin yüzüne kapatılır. Defne
Ömer’e kendini dinletme derdindedir “Konuşmamız lazım diyorum lütfen dinler
misin? İnsan hiç mi merak etmez hiç mi sormak istemez öylece çekip gittim ya bi
sor bi merak et bi dinle nolmuş niye böyle yapmışım. Bu mu yani bi neden gittin
diye bile sormayacak mısın? Ben bunu hak
etmedim Defne sormayacağım sana neden diye sormayacağım çünkü sen bunu bile hak
etmiyorsun. Peki Ömer Bey siz bilirsiniz” Yaralı bir aslan yüreğinin kanamasını
durdurur diye daha da çok saldırganlaşırmış. Ömer’in çelikten bir zırha bürünen kalbi ve
aklı tüm zorlukların çizelgesinin en üst katmanına geçmiş ve kolay kolay o
zırhı çıkartmayacaktır. Defne’nin Ömer’den alacağı yaralar kat be kat artarak
devam edecektir. Bu çelikten zırh yüzünden zaman yaratan Defne o zamanı
konuşmak için yaratamaz.
Masalımıza Neriman
İplikçinin kızı olduğunu hiç unutturmayacak kötü kalpli kraliçenin kötü kalpli
prenses kızı Serseri Serbest Stil sahibi Sude İplikçi ile birlikte kötülükte
kara kışın miladı olacak karanlıklar içindeki bir başka kötü kalpli prens olan
Deniz Tramba da teşrif ederler bizim çarpık evren kurallarının hüküm sürdüğü
topraklara. Masalın akıbeti karanlıkların gölgesinde Ömer’in başlayan kara
kışına inat baharın ara ara açan, rayihası tüm evreni saran, taze çiçekli
dallarına kadar uzayıp gidecektir.
Ömer’in ve Defne’nin
içinde bulunduğu sisli bulutlar tüm yoğunluğuyla üstlerine çökerken geçen
konuşma “Böyle mi takılacağız yani gerçekten patron asistan olarak hiçbir şey
olmamış hiçbir şey yaşanmamış gibi? Anlayamıyorum ya nasıl yapabiliyorsun nasıl
böyle davranabiliyorsun sanki öylesine başka biri varmış gibi. Çıkabilirsin
Defne. Valla bravo ya tebrik ederim gerçekten bravo.” Ömer’in zırhının
kalınlığı öyle aşılmaz ve ulaşılmaz durumdaki Defne’nin gözyaşları sel olup
akmaya devam ederken Nihan’a sığınır bir nebze olsun güç almak için yoksa
parçalarına ayrılması çok mümkündür “Manyak bu valla gerçekten manyak bu. Kim
Ömer mi? Evet Allah kahretsin ya bi insan nasıl bir anda bu kadar başkası
olabilir. Kötü mü davranıyor? Davransa insan olduğunu anlayacağım hayır acısı
var ondan öyle yapıyor diyeceğim yüzüme bile bakmıyor. Sanki hiç tanışmamışız
gibi hiç sarılmamışız gibi hiç öpmemiş gibi hiçbir şey olmamış gibi davranıyor.
Duvarı ördü seni öte tarafa geçirmiyor desene. Bi insan nasıl bir anda yeniden
o duvarları örebilir hem bu kadar sıcak olup bir anda nasıl bu kadar soğuk
olabilir insan. Defne adamın ne kadar zor biri olduğu başından beri biliyorduk
zaten. Senin beklediğin tepkileri vermemesi normal? Öyle ama insanın zoruna gidiyor. Canı yandı
gururu kırıldı ya biraz da onun açısından bak kendi kalesine çekilmesi normal.
Öyle mi diyorsun? Öyle diyorum tabii. Nasıl dinletcem kendimi? Bu adam sana
AŞIK olmadı mı? Olmamış gibi davranıyor. Ama oldu bizim oraya kadar gelmedi mi
peşinden? Geldi. Tatilden sonra seni ailesinin evine götürmedi mi? Götürdü.
Neden ? SEVDİ beni dimi ya AŞIK oldu. Eee herhalde kocaman surları duvarları
var kalesinin ama o kalenin de bir kapısı var dimi. Kilitlemiştir çoktan. Ee
çal o zaman bu kadar basit. Ya açmazsa? Bi daha çal açana kadar çal zaten kimse
kapının o kadar çalınmasına dayanamaz mutlaka açmak ister. Evet evet bıkmadan
usanmadan çalacağım kapısını açınca da her şeyi bir bir anlatacağım.”
Defne bu seferde can
dostu İso’dan akıl almaya gelir:"Oooo Defocik naber ya. Oo İso maşallah
ayaklar yere basmıyor nerden böyle. Valla gökyüzünden be Defocum hoş henüz
ayaklarım hala yere değmiyor olabilir. İyi madem o zaman ben sonra geleyim
senin hava güneşli malum hafifte bir esinti var ben şimdi sağanak yağmura
döndürmeyeyim. Kızım bizim yağmurla fırtınayla da aramız iyi bilmiyor musun
otur bakalım. Anlat bakayım nasılsın. Kararlı. Ne konuda? Ömer’e her şeyi anlatacağım.
Valla Defocum sen şimdi her şeyi Ömer’e anlatınca tam olarak ne değişecek ne
geçecek eline. Valla bilmiyorum tam olarak bilmiyorum. Güzel bildiğin kısmı
anlat. Sürekli aynı şeyleri yaşayıp durmaktan çok sıkıldım bu oyun artık bitsin
istiyorum ona yarayacak. İyi başka. Bi de
Ömer’in beni böyle bilmesini istemiyorum. Nasıl biliyor Ömer seni? Arkama bile
bakmadan onu terk ettiğimi zannediyor sevdim deyip yalan söylediğimi sanıyor.
Tamam sen her şeyi anlatınca ne bilecek. Ya İso sende vicdan gibi. Napayım
kızım konuşalım dedin konuşuyoruz işte. Mevzuyu öyle yabancılaştırdın ki.
Napalım Defocum analitik zeka başa bela”
Arabada Defne'nin
dönmesine çok sevinen Şükrü ile Ömer ve Defne arasında
şu konuşmalar geçer “Dönmene çok sevindim Defne gerçi neden
gittin neden döndün pek anlamadım ama. Vay be Şükrü abi helal olsun sen bile
sordun niye gittin diye. Efendim. Yok öyle bir şeyler oldu diyelim. Defne bu
Şükrü aklına eser gider sonra vazgeçer döner sonra hiç gitmemesi gereken bir
anda pat diye ortadan kaybolur. Sağı solu belli olmaz diyorsunuz. Öyle demek ki
bizde bundan sonra dikkat edeceğiz kendimize. Ama yani en azından inatçı
değilim. İnat var ya inat en fenası inat. İnat var ya inat adamın zihnini
kitler düşünmesini engeller gerçeği öğrenmesini engeller inat fena bir şey.
Evet sonuçta buradayım.”
Yüreğini açtığı tek
insana gider Ömer ve Sadri Usta'yla aralarında yüreklerimizi pare pare eden
şu sözcükler dökülür ağızlardan” Ne o pek bi kırık döküksün omuzlar falan
düşmüş hayrola. O kadar belli mi? Belli tabii yavrum anlat bakayım ne oldu?
Kendimle aram açıldı be usta. Olur öyle şeyler be yavrum arada bi uzaklaşıp
dışarıdan bakmak lazım kendine anca o zaman barışırsın? Yok bu sefer o kadar kolay olmayacak
toparlanmak. Aklım başımda değil keşke sen söylesen ben yapsam. Ne kolay olurdu
dimi elimizle koymuş gibi bulabilsek doğruları. Kendi içini dinle yavrum bırak
doğruyu yanlışı düşünme. İçinden nasıl geliyorsa öyle davran ancak o zaman
barışırsın kendinle. Yalnız mesafeler değil kendimle arama giren usta başkaları
başkası. ASK ACISI ha noldu gitti mi Ömer’in Defnesi? Ömer’in Defnesi değilmiş
usta Ömer’in Defnesi olmak istemiyormuş. “
Araya bir adet Koriş
repliği sıkıştıralım ki biraz neşemiz yerine gelsin. Derya ve Yasemin’e şöyle konuşur caaanım Korişim “Ben
asaletimi saçıyorum ahh saçmışım ayy toplasana belki yardımcı olur sana.
Nazarınla çökertme kazulet kenafir I hate you sinsirella I hate you” Ömer’le de aralarında şunlar geçer “Nasılım. Pervasız tembel bide dedikoducu. Aa şubat güldü nihayet aman buz dağı
da eriyor. Sana bir şey diyim mi Ömer? İnsan bir iltifat eder.”
Vedat’ın kontrolsüz gücü
güç olmadığı için Defneciğin üstüne kahveyi döker ve yakar bizim kızıl saçlı
Elsa’mızı. Bu halde Ömer’in odasına smokinini bırakmak için girince Ömer
telaşla yerinden fırlar ama kontrol manyağı olduğundan hemen buz şelalesi
haline geri dönerek “Defne ne bu halin. Önemli bir şey değil kahve döküldü öyle üzerime
ama merak etmeyin smokininize bir şey olmadı. Tamam sen ver onu bana sen
çıkabilirsin üşütme böyle. Çok mu umurunuzda? Zaten değiştiremem yanımda
yedeğim yokmuş evde uzak mecburen böyle ıslak kedi gibi dolaşacağım bütün gün.
(Ömer tişörtünü çıkarır.) Ayy yok artık bu kadarı da işkence yani.
Efendim. Yok yok bir şey. Sen bunu giy
ben smokini giyerim. Nasıl. Defne kaç dakka bekliyeceğiz böyle giy hadi. Tamam
teşekkür ederim.” Ömer’in verdiği bu tişört bizim çok sonra
yaşayacağımız bir mutluluğun vesilesi olacak. Bu tişört Ömer’e SENİ HALA ÇOK SEVİYORUM diyecektir. Çarpık evrenin yüzümüze güldüğü
durumlarda mevcut aslında sadece nadir olduğu için çok kıymetli ve çok özel tutunma
alanlarımız o anlar. Sadık Kiralık Aşk izleyicilerinin bırakmama asla
vazgeçmeme sebepleridir tüm o anlar.
Passionis için ödül
gecesi çok kıymetlidir tüm şirket oradadır. Ömer ve Sinan ödülünü alınca ve
kısa bir teşekkür konuşmasının ardından sahneden inen Ömer’e herkesin arasında
yanına gelen Defne ellerini tutup ona tüm gerçekleri anlatmak için o muhteşem
ve büyüleyici güzelliği ile dışarı çıkartır. 15. Bölüm milli marşımız olan Model’in
Değmesin Ellerimiz Şarkısı eşliğinde son bulur.
Ben de repliklerle olan
bu üçüncü yolculuğumu ATİLLA İLHAN’dan satırlarla sonlandırmak isterim. Tam da
DEFÖM AŞKININ bir özeti olan şiiriyle…
SEVGİYLE SAĞLICAKLA
KALIN
KİRALIK AŞK SEVGİMİZE
SAĞLIK OLSUN
AYRILIK SEVDAYA DAHİL
Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Her yerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser
ÇÜNKÜ AYRILIK DA SEVDAYA DAHİL ÇÜNKÜ AYRILANLAR HALA SEVGİLİ
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte her şey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
ÇÜNKÜ AYRILIKLAR DA SEVDAYA DAHİL
ÇÜNKÜ AYRILANLAR HALA SEVGİLİ
Yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk
tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an
düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek
ASKIMIZ
ATİLLA İLHAN