Dönülemeyen geçmişin kayıp dili: Annemin Şarkısı

Annemin Şarkısı zorunlu göçü, kentsel dönüşümün insanlar üzerindeki etkisini, ana dilde konuşabilmenin önemini yaşlı bir kadın ve oğlu üzerinden anlatan bir film. Ancak bu film bunları gözünüze soka soka anlatmıyor. Bu film didaktik bir anlatımdan uzak, anlatmak istediklerini kapalı bir şekilde ama görselliği çok iyi kullanarak dile getiriyor. Öyle duru bir dille anlatıyor ki film bittiğinde anlatılanlar o sakinliğin altında sizi ezmiş geçmiş oluyor. Bir masal anlatırmış gibi usul usul anlatıyorlar ama kesinlikle anlatılan bir masal değil. Aksine çok acı gerçekler anlatılıyor.

Film birkaç sahne dışında Kürtçe. Ve bu durum sizin empati kurmanızı da sağlayan bir yol olmuş. O birkaç Türkçe sahne size nefes aldırmaktan ziyade sizi sudan çıkmış balığa çeviriyor. Bu kadar yoğun Kürtçe’den Türkçe’ye geçiş sahnelerinde, ben kendi adıma diyebilirim ki, ana dilinde konuşmanın, anlaşmanın, anlatabilmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm. Film Türkçe alt yazı ile gösteriliyor olmasına rağmen Nigar anne ve Ali arasındaki diyalogların çoğunda alt yazıya bakmaya ihtiyaç duymadım diyebilirim. Çünkü duygu geçişleri, bakışlar ve seslerdeki tonlamalar bana ne hissetmem gerektiğini çok güzel aktarmıştı.

 İki kadın arasında kalmak bazen geçmişle gelecek arasında sıkışmak demektir.

Oyuncuların performansı sadece başarılı değil aynı zamanda da çok sahici idi. Bu sahicilik filmin diline de anlatım tarzına da yansıyor. Bilen kişi olarak değil, deneyimleyen olarak sadece anlatıyorlar. Hem de çoğu zaman kelimeleri kullanmaya gerek kalmadan yapılan bir anlatış bu.

Zübeyde Rohani ilk kez bir filmde rol alıyor. Ancak bize unutulmaz bir Nigar anne karakteri sergiliyor. Filmin yönetmeninin Zübeyde Rohani’yi filmde oynamaya ikna etmesi üç yıl sürmüş. Ancak en sonunda ikna edebilmiş olması bence bizim için büyük bir şans olmuş.

Feyyaz Duman profesyonel bir oyuncu. Köyüne dönmek isteyen annesinin sebep olduğu olaylar ve sevgilisi Zeynep’in (Nesrin Cavadzade) ondan istedikleri arasında kalmışlığını size derinden hissettiriyor ki bu durum da zaten filmin önemli bir parçasını oluşturuyor. Bilerek mi yapılan bir durum çok emin olamasam da film içerisinde Zeynep karakteri pek atıl kalmış. Bir yan hikâye bile değil sanki.

30 yıldan fazladır süre gelen çatışmanın insanlar üzerinde yarattığı eksiklik duygusunu, sebep olduğu kayıpları yalnızca geçmişin gölgesinde kalarak değil; bu çatışmanın şimdide, özellikle bir nesil üzerinde yarattığı etkiyi, farklı kayıpları, farklı eksiklik duygularını, çok başarılı anlatan bir ilk film olmuş. Özetle kaçırılmaması gereken bir film diye düşünüyorum. Filme notum 7/10 idir.

Başlarken belirttiğim gibi filmi Taner Birsel ile birlikte izledim ve çıkışta film hakkında konuşma fırsatı yakaladım. Film hakkındaki görüşlerini aktararak yazımı bitirmek istiyorum. Yazıda da belirttiğim gibi Taner Birsel’i en çok etkileyen sahnelerden biri karga hikâyesinin anlatıldığı sahneler ve oradaki oyuncuların performansları olmuş. Aynı zamanda filmin adım adım bizi bir sona hazırladığını ama bu sonu büyük, gösterişli sahnelerle anlatmayı tercih etmek yerine, suskun ve durgun bir şekilde göstermesinin pek çok gösterişli sahneden daha çarpıcı olduğunu belirtti. Filmin anlatış dilini ve çaktırmadan pek çok şeye göndermede bulunarak konuyu anlatmasını beğendiğini de not düştü.

 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER