Arkadaş kelimesi ‘en
darlandığımız anda yanımızda olan kişi’ anlamına da geliyorsa, hayattaki en
yakın arkadaşlarımdan üç tanesi Meriç Erkan, Ahu Tuğba ve Kuşum Aydın’dır. Altı
ay boyunca sadece onları izlerken olanı biteni, ‘Şimdi ne olacak?’ sorusunu
unutmuşluğum, gece uyuyabilmek için sabah onları izleyeceğimi kendime
hatırlatmışlığım vardır. Bu küçük
öykümde zerre mantık bulunmadığının farkındayım ama o zaman öyleydi ve bu üç
insana kendimi bir şekilde hep minnettar hissettim.
O yüzden Meriç Erkan’ın Esra Erol’un
programı ile ekranlara geri döndüğünü duyunca çok heyecanlandım. Caner Toygar’dan
sonra Meriç Erkan’ın da televizyonda evlenmeye çalışması aslında acıklı bir
durumu daha da acıklı yapan bir hal olabilirdi normal şartlarda. Esra Erol’un programındaki
kan kaybının bu şekilde önlenmeye çalışılmasının yanında bu geri dönüşlerin
kişisel bazda da gerçek bir trajedi olduğundan bahsedebilirdim ancak söz konusu
Meriç Erkan olunca işler değişiyor çünkü bir arkadaşını yıllar sonra ekranda
görmek her zaman güzel.
Aşkı uğruna kendini kumlara gömdüğü gün ne de güzeldi
Tıpkı Caner gibi, Meriç Erkan da programa
çıktığının ikinci ya da üçüncü günü ‘Beni geçmişimle yargılamasınlar. On sene
önce yaşanmış şeyler yüzünden benimle ilgili önyargılara sahip olmasınlar. Beni
sevmek zorunda değiller ama tanımaya çalışsınlar en azından.’ minvalinde açıklamalar
yaptı. Bir düşünün, televizyonda bir şov programına çıkıyorsunuz ve üstünden
yıllar geçse de, çoluğa çocuğa karışsanız, ellinize merdiven dayasanız da
insanlar sizin ‘Ahuuuuuğğğ’ diye bağırıp dans eden bir adam olduğunuzu
düşünüyor ve buna göre davranıyor. Ciddi mevzularda efsane unutkan bir insan
grubu olmamıza rağmen magazin figürlerini aklımızdan hiç çıkaramamamız tuhaf
değil mi? Kolayımıza gidiyor galiba hafızamızı bunlarla doldurmak, belki de
böyle hayatta kalıyoruz.
Samimiyetle çok sevdiğim ve çok
mutlu olmasını istediğim Meriç Bey’e en hayırlısından bir izdivaç ve
izleyenlere iyi seyirler dilerim.