Bazen kurban katiliyle suçu bölüşürmüş*

Bir yıkılışın hikâyesi...
Oysa Ömer'in o melun yürüyüşten önceki sözleri tıpkı bir evlilik yemini gibi umut ve aşk doluydu: 
 
"Defne… Bundan sonra hayatımız böyle olacak, bütün bu kalabalık dağıldıktan sonra biz kalacağız, ikimiz. Hayatımız boyunca birlikte olacağız. Aynı günü, aynı geceyi, aynı ömrü paylaşacağız birlikte, mutlulukla ve güvenle. Yıllar geçecek, eskimeden, eksilmeden yaş alacağız yine birlikte. Ve ben hâlâ şanslı hissediyor olacağım kendimi, yanımda sen olduğun için, senle bir olabildiğim için. İyi ki varsın sevgilim…"
 
Karşılığında, Ömer bunları söylemeden önce etrafa gülücükler saçarak nikâh anını bekleyen Defne'nin bomboş bakışları… Ve "Ömer benim sana bir şey söylemem lazım" deyişi, panikle… Defne bu lafın ardından hiç konuşmasaydı bile ben olsam koca bir soru işareti oluşurdu zihnimde ve hiç tereddütsüz "evet" diyemezdim nikâh memurunun sorusuna. Böyle bir aşk itirafı ve sonsuzluk yemininin karşılığı olarak dillerden sevgi sözcüklerinden başka ne dökülse çirkin olur çünkü…
 
Ve bana 15 Mart'ı hatırlatmıştı Ömer'in cümleleri. Annesinin ölüm yıldönümünü tek başına ve karanlıkta geçiren Ömer'in ışığı, umudu, geleceği olan sözler söylemişti Defne. Bir evlilik yemini edilecekse, en güzellerinden birini etmişti Defne:
 
"Bundan sonra 15 Mart'ta pazı dolması yapacağım. Sonra ışıkları açıp akşam birlikte yiyeceğiz. Sonra sen bana annenle ilgili anılarını anlatacaksın, ben de 'bunu anlatmıştın' falan demeyeceğim hiç… Acı tatlı ne varsa sabaha kadar konuşacağız. Sonra sarılıp uyuyacağız, yine birlikte. Sabah uyandığında yine yanında ben olacağım. Çünkü artık yalnız değilsin, ben varım. Bundan sonra yanında hep ben olacağım, gülerken, ağlarken ellerini hep ben tutacağım, hiç bırakmayacağım."
 
Ama sarıp sarmalamak, yaralarını iyileştiremese de yanında olup elini tutmak istediği adamı kocaman bir ateşin içine atıp tek başına çıkmasını bekledi…
 

Pazı sarması her derde deva!

Defne'yi istemeye gittikleri evde dedesini gördüğünde aldığı hale büründü Ömer'in suratı: öfke, hayal kırıklığı ve kandırılmışlık okunuyordu her ikisinde de… Ve hiçbir şeyden ders almayan Defne, bir önceki hatasından da ders almamış ve yanlış zamanda, yanlış yerde kurduğu birkaç cümle ile hepimizi birden üzmeyi başarmıştı.
 
Şimdi durup bakınca, bir tarafta ne olursa olsun güvenmeyi ve birlikte bir yola çıkmayı seçen Ömer, bir tarafta Ömer gibi bir adamın bekârlığa veda partisinde 'istenmeyen' şeyler yaşayabileceğini 'düşünebilen' bir Defne. Bütün ayrılıklarına sebep güvensizlikken o imzayı atmayı kabul eden, imzadan hemen önce de neyin üzerinde durduğunu bilmediğimiz o güvenin altını tüm gücüyle oyan bir Defne. Defne'nin hikâyesine yoldaşlık etmeyi kabul etmişken Ömer'in tarafını tutuyor olmak istemiyorum ama Defne'yi anlayacak ya da ona hak verecek bir şey de bulamıyorum.
 
"Ömer bunu hak etmemişti" de diyemiyorum zaten. Kendisine böyle bir oyun oynanmasını elbette hak etmedi. Ama müdahale edebileceği yerlerde etkisiz kaldı: Defne'nin bir şeylerden çekindiğini bile bile onu engelleyen şeyin peşine düşmedi, onu konuşturmadı. Zaten baştan beri hiçbir zaman konuşan, oturup lafın lafı açtığı amaçsız sohbetlerle sabahlayan, böylece birbirlerini enikonu tanıyan bir çift olmadılar. Buna rağmen akışına bırakmak yerine sürekli 'evlenelim' diyen de Ömer oldu. 20. bölümdeki evlilik teklifini izledikten sonra, yalnızca 5 aydır tanıdığı biriyle evlenecek karakterde biri olmadığını düşünmüştüm Ömer'in. Çünkü mükemmeliyetçiliği onu fazla sağlamcı ve bu yüzden de çoğu zaman hareketsiz hale getiriyor: Hata yapmamak için hiçbir şey yapmamak gibi bir şey… 'Evin kapısını kapattığında içeride de gerçek olabilen bir şey' ararken başladığı hikâyede, aradığını bulduğunda evin kapılarını bir an önce kapatıp kafasını rahat ettirmeye çalışan düz bir adama dönüştü Ömer.
 
Yani Defne Neriman'la, Ömer de Defne ile bölüştü suçu…

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER