Geçen yıl bu zamanlar derdim zorum, gecem
gündüzüm Kiralık Aşk olmuştu, onu konuşup onu yazıyordum her fırsatta,
her yerde. Kiralık Aşk, epeyce zamandan sonra yazmakla barıştırmıştı
beni; onda bir şeyler vardı bana uzun uzun cümleler kurduran.^^
Yıl boyu da onu düşünüp yazmayı sürdürdüm
zaten. Sezon finalinden sonra ise uzun bir sessizlik oldu Kiralık Aşk'ın
dolanıp durduğu zihnimde. Fikirler birbirine küsmüştü sanki, onlarcası bir
araya gelip de cümlelere dönüşemediler… Sorularım, itirazlarım ve beklentilerim
dile gelemedikçe özlem büyüdü içimde. Yeni sezon tanıtımlarını görünce ve bana
bu başlığı bahşeden şarkı ansızın yeniden çıkınca karşıma, bir şeyler uyanmaya,
cümleler kurulmaya başladı zihnimde. Yeni sezondan önce, aklımda kalanları ve
beklentilerimi yazmak istedim, özlemimizi dindirir belki biraz…
***
Öncelikle sezon finali hakkında
söyleyeceklerim var. Türlü manevralarla saklanan kiralık aşk oyununun ortaya
çıkışı ikinci sezona kalsaydı benim için büyük hayal kırıklığı olacaktı, bu
nedenle kaldığımız noktadan çok memnunum ama… 'ama'larım var bol miktarda.
Defne'nin itiraf ettiği sahnenin
tasarlanışındaki özgünlüğe ve çekimlerdeki güzelliğe şapka çıkarsam da bu
şekilde bir itirafın Defne'nin karakterine uygun olup olmadığından emin olamıyorum
bir türlü. Bizim 52 bölüm boyunca izlediğimiz, derdine ortak, macerasına yoldaş
olmaya çalıştığımız Defne böyle nokta atışı konuşan, 52 bölümlük hikâyeyi 12
cümleye sığdıracak netlikte bir kadın değil, hem de böyle kupkuru cümlelerle...
52 bölümdür/haftadır düşünüyor olması gereken
şeyi -bu sırrı Ömer'e nasıl açacağını- böyle düşüncesizce ortaya dökmesi tam
Defne'lik bir hareket, kabul ediyorum. Ama böyle yanlış bir şeyi o kadar yanlış
zamanda ve yanlış cümlelerle söylüyor ki, kapı aralığından lafın yarısını duyup
harekete geçen dizi kahramanlarına benziyor Ömer'in karşı karşıya kaldığı
durum. Ömer için, Defne ve gıyabında konuştuğu herkesin masumiyet karinesi ortadan kalkıyor bir anda. Bu
nedenle o an vereceği tepki için Ömer'i suçlayamayız… (Başka şeyler için suçlayabiliriz, suçlayacağız da!)
Düğüne annesini çağırmak istemediğini
söylediği zaman Ömer onu anlamış ve ısrar etmemişti. Defne de bunun üzerine, "Senin
de benden beklediğin buydu, değil mi? 'Sen bilirsin' deyip müdahale
etmemem…" diye sormuştu. O zaman Defne anladı sanmıştım düşüncesizlik
ettiğini, hayatındaki en önemli kişi de olsa başkası adına karar
veremeyeceğini… Oysa Defne, hiçbir şey bilmeyen Ömer'i nikâh masasına kadar
getirmekle kalmadı, bir de kaynar sular misali hikâyesini döküverdi Ömer'in
başından aşağı.
"Her
şey bir oyunla başladı… Senin evlenmen gerekiyormuş… Neriman Hanım bunun için
beni buldu… Bir teklifte bulundu, 200 bin liralık bir teklif… Abimin borcu
vardı… Sinan Bey'den saklamasını istediler… Söyleyecek oldu… Sude öğrenince…
Koray Bey de biliyordu… Necmi Bey oyun bitsin dedi… Ben sana âşık oldum… İşte
bu yüzdendi kaçmalarım, çırpınmalarım, yalanlarım…"
Söylediklerine bakınca, o kısacık cümlelerin
birinde bile sorumluluk almadığını ve bu meşakkatli yol boyunca kendisine eşlik
eden herkesi bir çırpıda harcadığını görüyor ve kahroluyorum hâlâ. Ne bir
pişmanlık ya da üzüntü ifadesi ne suçun kabullenişi… “Özetin özetinin özetini
yapacak olursak durum bu, bak bu da nikâh memuru!” Hiçbir şeyden ders almayan
Defne, şimdi başına gelecek her şeyi hak etmiyor mu?
Vay anam vay neler dönmüş Serhat yaa...
Burada durup, Defne'nin bu sırrı İso'ya
anlattığı 11. bölümü hatırlamadan edemiyorum. Nasıl da baştan sona, tüm
detaylarıyla, günahıyla sevabıyla her şeyi kabullenerek ve Ömer'i sevdiğini de
ekleyerek ne güzel anlatmıştı dostuna… İso da ne güzel dinlemişti onu sessizce
ve anlayışla… Tamam, Ömer'in bunları, İso gibi elini çenesine koyup film izler
gibi takip etmesini bekleyemeyiz elbette, ama Defne ne anlatırsa anlatsın, onu
yüzündeki o büyülü mutluluk ifadesiyle dinleyebilen bir Ömer var karşımızda. Ve
ondan anlayış ve merhamet bekleyebilmemiz için böyle bir itiraf gerekliydi,
Defne'nin o kupkuru lafları değil…
Yazı devam ediyor..