Bazen kurban katiliyle suçu bölüşürmüş*

Kiralık Aşk yolculuğuna misafir olmaya karar verdiğimde bilmek, öğrenmek ve elbette görmek istediğim çok şey vardı. Ve 52 bölüm sonunda cevaplanmayan pek çok soru, anlatılmayan pek çok hikâye kaldı bende…
 
Ömer, Defne ile Sinan arasında bir şeyler yaşandığını düşünüyorken, "şirket çatısı altında duygusal ilişki yaşanmasını çok doğru bulmuyorum" demişti Defne'ye. Bunun Defne'yi Sinan'la görmek istemediğinden kaynaklandığını hiç düşünmemiştim ben, gerçekten şirkette 'özel' şeyler yaşanmaması gerektiğini düşünüyor sanmıştım. Evdeki sorunları evde bırakmak gibi yani… Ama Ömer Defne ile sevgili olunca bu sözlerini derhal unuttu. Defne de bunun hesabını hiç sormadı.

Benzer şekilde, Ömer de Defne'ye, Gurur ve Önyargı'yı kendisine neden Yasemin'in verdiğini sormuş ve yanıt alamamıştı. Soruyu yanıtsız bırakmakla kalmamış, bir de istifa etmişti Defne. Defne'nin o kitabı alabilmek için kitapçının raflarını temizlemesinden bu kadar etkilenen Ömer'in bu sorunun yanıtını almak için daha sonra hiç uğraşmamasını da hiç anlayamamıştım ben.

Neriman'ı sakinleştiren, Koray'ın hezeyanlarını dizginleyen Mine'yi tanımak istiyordum; Neriman'la yolları nasıl kesişmiş, bu gelgitli ilişkiyi nasıl kurmuşlar ve korumayı nasıl başarmışlar, bu kadar tantana ortasında sakin kalmayı becerebilmek için nasıl yollardan geçmiş, Neriman'ın yanında olmadığında neler yapar, nasıl yaşar görmek isterdim.
 

Bitmesini hiç istemediğim anlardan biriydi...
 
Defne'nin Passionis'e gelişiyle değişip gelişenin yalnızca Ömer, Sinan ve Yasemin olmasını değil; Passionis'in baştan aşağı yepyeni bir yer olmasını görmek istiyordum ben. Derya'yı tanımak, hikâyesini dinlemek, bir tip olmaktan öteye geçmesini izlemek istiyordum. Oysa Derya yalnızca oradan oraya laf taşımak için kullanıldı 52 bölüm boyunca.
 
Şirkette çokça işe yaradığı halde 'görünmez' olan Vedat'ı merak ediyordum. Henüz onu tanıyamadan Vedat gitti, yerine Zübeyir geldi, onun da hikâyesine vakıf olamadık. Koray'ın kaprislerini karşılamaktan ve şirketteki dedikodu akışına hız vermesinden başka bir katkısını da göremedik.
 
Ayrıca Defne'nin şirket çalışanlarıyla ilişkisi de çokça sorunlu. Nazlıcan, Derya, Vedat, Zübeyir, Ozan… Hemen hepsiyle yalnızca işi düştüğünde diyalog kurdu ve onlar -dedikodu malzemesi edinmek amacıyla bile olsa- kendisiyle konuşmaya geldiklerinde verdiği karşılık hep "sana ne", "uzattın ama", "çekil" gibi tek taraflı cümlelerle oldu. Oysa bu Defne, hiç tanımadığı Gallo ile bir günde kankaya bağlayabilecek kadar sıcak, minnoş bir insandı. Buradan bakınca Passionis'te Defne'nin gıybetinin yapılıyor olması o kadar da tuhaf gelmiyor; onların gördüğü, tanıdığı Defne işi düşmedikçe konuşmayan, patronlar dışında kimseyle arkadaşlık kurmayan biri…

Şirketin sık sık  varoluş problemleri yaşamasından ve hep bir mucize ile kurtulmasından söz etmek dahi istemiyorum. Tabii Chérie'den de...

Defne'nin atacağı her büyük adımda yoluna çıkıp "200 bin lira" kozunu oynayan Neriman, Eymen'e verdiği paranın peşine niye hiç düşmedi? Sude'ye güya ilk görüşte âşık olan Eymen, neden bir anda yok oldu? Neden düşmedi sevgisinin ardına?
 
Fikret neden Deniz Tranba'dan aldığı çeki neden direkt Defne'ye verdi? Defne, o çekin üzerinde Tranba imzasının olduğunu bile bile neden bozdurmak yerine götürüp hemen Neriman'a verdi?
 
En büyük beklentim ve dolayısıyla en büyük hayal kırıklığım da Deniz Tranba oldu ilk sezondan. Devrim Yalçın'ın adını duyunca bile heyecanlanan biri olarak, henüz yalnızca sesini duyduğumuz 15. bölüm fragmanından sonra bir Deniz Tranba yazısı yazmaya başlamıştım bile, ama Deniz karakteri o kadar geri planda kaldı ki 30 küsur bölüm boyunca, ben o yazıyı tamamlayamadım zira Deniz'in hikâyesine dair ufacık bir fikrim bile yok. 'Ömer'in kışını getirme' iddiasıyla ortaya çıkan biri bu kadar kifayetsiz kalmamalıydı. (İkinci sezondan en büyük dileğim budur: Deniz'i tanıyalım ve ben o yazıyı tamamlayabileyim.)

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER