Suicide Squad: Kötülükle ancak kötü olarak savaşabilirsiniz

Suicide Squad: Kötülükle ancak kötü olarak savaşabilirsiniz
Kötüleri gerçek hayatta değil ama sinema perdesinde bir hayli seviyoruz. Kötüleri kötü kılan hayat hikâyelerini, arka planda kalmış trajedilerini, kötülük yaparken bile içlerinde kalan iyilik kırıntılarını ilgiyle izliyoruz. İyi çizilmiş kötü karakterler her zaman iyilerden daha eğlenceli çünkü. Dath Vader’ın aşkı için karanlık tarafa geçmesini, Joker’in bu dünyanın düzenine söven anarşist hallerini, Gollum’un kendi halinde bir Hobbit’ken bir canavara dönüşmesini ilgiyle izliyoruz. Gerçek olmadıklarını bilmek ve yapmak isteyip de içimizde kalan şeyleri yapabiliyor oluşları hoşumuza gidiyor olsa gerek. Peki, bir sürü kötü bir araya toplansa ve iyilik yapmaya çalışsa ne olur? Bu hafta sonu gösterime girecek olan DC filmi Suicide Squad bu sorunun cevabını veriyor. Kötüden iyi olur mu, iyiler gerçekte ne kadar iyi, kötülükle ancak kötü olunarak mı savaşılır gibi başka bazı sorunların da cevaplarını arıyor. Sunduğu cevaplar ne kadar doğru tartışılır; ancak karşımızda bu yazın en beklenen ve en büyük hiti olmaya aday filmi olduğu su götürmez bir gerçek.


Tüm kötüler, sıralı liste

Dawn of Justice filminin bittiği yerden başlıyoruz Suicide Squad’ı izlemeye. Superman hakkın rahmetine kavuşmuş, Batman hala Amerikan hükümetine yardım eden bir anti-kahraman, yeni kötüler kapıda olabilir korkusu hâkim herkeste. Amanda Waller “Ya yeni Superman bir terörist olursa?” kaygısıyla hükümetinin güvenlikten sorumlu askeri yetkililerinin karşısına çıkıyor ve kötülerden oluşan bir takım kurmak istediğini bildiriyor onlara. Çizgi roman dünyasında meta-insan olarak andığımız süper- insanlardan oluşuyor bu takım. Ama bu insanlar aynı zamanda azılı birer suçlu. Attığını vuran kiralık katiller, akıl hastası bir katile dönüşmüş psikiyatristler, azılı hırsızlar, ellerinden ateş çıkarıp koca bir şehri yakabilecek olan insanlardan bahsediyoruz. Waller’ın elinde bir silah daha var: Güney Amerika’da bir mağaraya hapsolmuşken masum bir arkeoloğun bedenini ele geçiren kadim ve çok güçlü cadı-büyücü Enchantress. Bu cadının kalbini ele geçiren ve onu kontrol edebileceğini düşünen Waller bir şekilde herkesi bu ekibin işe yarayacağına ikna ediyor. Kötülerle savaşmaya başlayan kötüler hem iyi olmaya hem de bir takım olarak hareket etmeye çalışıyorlar. Filmin geri kalanı bol aksiyonlu, patlamalı, yer yer eğlenceli bir seyirliğe dönüşüyor.

Margot Robbie, Harley Quinn'de büyülüyor  

Bütün sene bekleyip, karakterlerine ve oyuncularına çok güvendiğimiz Suicide Squad dünya prömiyerini yaptıktan sonra yurt dışından gelen kötü eleştiriler hepimizin kafasında soru işaretleri oluşturmuştu. Gişede ulaştığı rakamlar yapımcıları tatmin edecek cinsten ancak kötü eleştirilerin ardı arkası kesilmiş değil. Peki, Suicide Squad gerçekten söylenildiği kadar kötü mü? Hem evet, hem hayır. Filmin senaryo ve kurgu anlamında büyük sıkıntıları var. Birçok sahnede mantık hatalarından kaynaklanan problemler izlerken gözünüze çarpacak zaten. Bizim izlerken fark ettiğimiz şeyleri yazarlar nasıl düşünemedi diyeceksiniz; çizgi roman uyarlamalarında çok da üzerinde durulmaması gereken şeyler belki de diyelim. Filmin iki ayrı bölüm halinde çekilip kurgulandığına dair duyumlar vardı. Sanki bu birleştirmelerde de sorun yaşanmış gibi görünüyor; sahne geçişleri ve bağlantıları göze batacak kadar kötü kimi yerde. Marvel’ın uzun yıllar içinde kurup bir araya getirdiği ekibe ve bu ekibin filmlerine hemen karşılık vermeye çabalamak DC’nin elini zayıflatıyor gibi. Justice Leauge için bu çekilen çileler biliyoruz ancak keşke daha sabırlı ve yavaş adımlarla ilerleselerdi diyoruz. Filmin hikâyesinin inandırıcılıktan uzak hali, karakterlerin iyilik-kötülük motivasyonlarının zayıflığı (bazıları niye ekipte onu bile anlayamadım), iyinin içindeki kötü- kötünün içindeki iyi ironisinin zayıf kalması, tek bir kötü karakterin üzerine yoğunlaşırken (buradaki kötümüz Enchantress) bu kötüyü temelsizce resmetmek filmin en büyük handikapları olmuş denebilir. Hiç iyi tarafı yok mu Suicide Squad’ın? Elbette var. Will Smith ve Margot Robbie rollerinde çok başarılılar. Deadshot ve Harley Quinn tam da onları hayal ettiğimiz gibi çıkıyorlar karşımıza. Özellikle Harley Quinn hepimizin hayallerini süsleyecek kadar güzel ve çılgın olmuş. Diğer oyuncular da kendilerine çizilen karakterlerin el verdiği ölçüde iyiler performanslarında. Filmin punk havası, neon ışıkları, aksiyon dozu, temposu yerli yerinde. Belki biraz fazla karanlık diyebiliriz, renklerle oynarken aşırıya kaçılmış sanki. Bu hareketli ve hınzır haline gayet uygun bir soundtracki olduğu söylenebilir. Kilit sahnelere yerleştirilen kilit şarkılar filmi hafızamıza kazımak için seçilen iyi bir yöntem. Dark Night, Guardians of the Galaxy, Deadpool gibi örneklerle bir hayli yükselen çizgi roman uyarlaması filmler çıtasının altında kalsa da bu tür için beklentileri karşılayabilecek düzeyde diyebiliriz Suicide Squad adına. Eğlenerek geçireceğiniz iki saat vaat ediyor, dertten tasadan uzaklaştırıyor, kafanızı boşaltıyor. Daha fazlasını bekleyerek gitmek zaten çok akıl kârı değil. Çok güzel hazırlanmış fragmanlarında tüm malzemesini harcamasaymış beklentiyi yükseltmeyip hayal kırıklığını azaltabilirlermiş diye de not düşelim.


Jared Leto'dan punk Joker tiplemesi

Çok konuşulan, tartışmalara sebep olan Joker konusuna gelince: Joker filmde fazlasıyla mevcut. Hatta hikâyenin gerektirdiğinden fazla mevcut bile denebilir. Jared Leto de iyi bir Joker olmuş. Ancak Dark Night’ın Joker’inde gördüğümüz derinlik ve felsefi alt yapıdan yoksun, içi boşaltılmış bir Joker var karşımızda. Gayet punk ve havalı görünüyor, bu tartışılmaz bir gerçek. Belki de hikâyede çok fazla yeri olmadığı için altı boş kalmış olabilir; ancak en sevdiğimiz kötülerden biri olan Joker’i daha güzel çizilmiş bir karakter olarak görmeyi umardık. Yine de unutmamak lazım: Bu film Jokerin değil deli kız arkadaşı Harley Quinn’in filmi. Bu da yeterince tatmin edici bir şekilde çıkıyor zaten film boyunca karşımıza. Joker- Harley Quinn aşkını anlatan sahneler filmin en güzel parçalarından bazılarını oluşturuyor. Biz sıradan ölümlülerin yakalayamadığı böylesine büyük ve güzel bir aşkı bu iki delide görmek hem çok eğlenceli hem de çok romantikti. Sadece ikisine ait bir film olsa zevkle izlerim diye düşünüyorum. DC’nin kötülerini tanımak, maceralarına tanık olmak hafta sonu için eğlenceli bir seçenek olabilir. Şimdiden iyi seyirler.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER