Yazının başında
da belirtmiştim, Irmak’ın eğilimi gişede başarısız olup “sevilmediği” korkusuna
kapılınca derhal denenip başarısı kanıtlanmış formüllere başvurmaktı. En
azından bu formülleri eli yüzü düzgün bir şekilde kullanıp iyi sonuçlar
alabildiği için itiraz da etmiyorum. Issız
Adam’ı neyse ki vizyona girdiği ilk gün, bomboş bir salonda izlemiştim.
Kaza rıza biraz beklesem, o Anlamazdın çılgınlığı
patlak verdikten sonra gözümün ucuyla bile bakmaz, bakamazdım muhtemelen.
Çağan
Irmak’ın mükemmel yaptığı bir şey varsa o da oyuncu seçimidir. Ve kanımca
kariyerinin bu konudaki ilk firesini Issız
Adam ve karakterine inanmayan ve inandıramayan Melis Birkan ile vermiştir.
Oysa Melisa Sözen oynasaydı o rolü… Neyse. Issız
Adam başarılı olmak için çekilmiş bir filmdi, başarılı olması ve seyirciyi
büyüsünde hapsetmesi için gereken tüm malzemeler içine konulmuştu. Dolayısıyla
büyük gişe başarısı kimseyi şaşırtmamış olsa gerek. Ama, böyle durumlarda
samimiyet ortadan kaybolduğu için anlık popülerliğin ardından geriye kalan acı
boşluğa da engel olunamıyor işte.