Seymen ve Bahar birbirlerine ateşle su kadar tezat olsalar da, farklı kültürlerde yetişmiş oldukları için, birbirlerine uyum sağlamakta zorlansalar da aralarındaki aşk; kusursuz geçmişti bizlere. Her ikisi de kendi karakterlerinden taviz vermek istemedikleri için sürekli çatışmışlardı ve bizler de bu hikayede kah ağlamış, kah gülmüştük. New York'ta sanat eğitimi alan Bahar, Kapadokya'nın en köklü ailelerinden birine gelin gelmiş ve hiç alışık olmadığı bir hayat yaşamayı seçmiş, Seymen'in yöredeki saygınlığına da hayran olmuştu.
Seymen Ağa; yediden yetmişe her kadını etkilemeyi başarmış, güçlü, adil, vicdanlı, romantik ve bir o kadar da sert adam profili çiziyordu. Daha ilk bölümde, evinin neresi olduğunu bilmediğini söyleyen Bahar’a; “Seni evine götürmeye geldim... Benimle evlenir misin?” diyerek, kendisine hayran bırakmıştı belki de. Bahar’a çok fazla saygı duyan ama aynı zamanda da çok kıskanç bir adamdı. Yaman’ın Bahar’a olan ilgisi üzerine yaşanan kıskançlık krizleriyle herkesi ağzı açık, ekran başına kilitlemişti.
Konak'a düşen yıldırım!
Yalnızca başroller arasındaki aşk ilgi çekmemişti. Bugünkü dizilerde, “ev ahalisini çekiştirmek” amacıyla mutfağa doluşan çalışanları görüyoruz genellikle. Oysa Asmalı Konak’taki mutfak çalışanları başkaydı. Onlar gibisi de bir daha gelmedi açıkçası. Asmalı Konak'ın temel yapı taşlarındandı; Hayriye Abla'mız, Bekir Abi'miz, Hayriye, Asya, Memo ve de Dicle... Kirvenin oğlu Salih’le, konağın prensesi Zeynep arasındaki aşkı da, Hayriye ve Memo arasındaki aşkı da merakla takip etmiştik.
Seymen’in annesi Sümbül Hanım ve geçmişinden gelen fakat sonradan aile düşmanına dönen Ali Bey arasındaki aşkın, Piraye Hanım aracılığıyla aşk üçgenine dönmesi hepimizi çok heyecanlandırmıştı. Seymen’in ablası Dilara’nın bitmek bilmeyen travmasıyla, hem ona çok üzülmüş yer yer de çok kızmıştık. Seyhan ve Lale'nin evliliğe giden ilişkilerini de gülümseyerek seyretmiştik. Seymen ve Bahar’ın kızı Hayat’la, Asmalı Konak’ta değişen hayatın içinde kaybolmuştuk. Dicle’nin avluya tüneyip sigara içişlerini, sallana sallana ağlamalarını, yaptırmaktan bıkmadığı muskalarını ve Seymen söz konusu olduğunda her şeyin ona malum oluşlarını bugün bile hatrımızdadır mesela.
Her kötünün içinde bir iyinin olabileceğinin en güzel kanıtıydın Dicle...
Asmalı Konak; 54.Bölüm’de ikinci sezon finalini yaparak, tüm Türkiye’yi gözyaşlarına boğmuştu. Bahar kanserdi ve tedavi için Seymen’le Amerika’ya gidiyorlardı ama Bahar’ın hastalığından haberi yoktu. Havaalanında, Dicle’nin kucağındaki, kızına dönüp dönüp tekrar sarılması ve el sallayarak yüzü Hayat'a dönük gidişi hepimizi altüst etmişti. Fonda;
“Bir umut beslersin
Büyütürsün içinde
Sonra yağmur yağar yitirirsin herşeyi
Kahrolursun hep aglarsın
Haykırırsın amma duyuramazsın
Baharım gelmezse gönlüme açmasın
Çiçekleri dağlarimin
Güneşi yemyeşil gözlerinde görmezsen
Doğmasın sabahlarıma”
diyordu Özcan Deniz içli sesiyle.
Finali ise; “Asmalı Konak Hayat” filmiyle beraber, 2 milyona yakın gişeyle yaptı Asmalı Konak. Bahar’ın hastalık sürecini ve Bahar’ı öldü sanan Seymen’in düştüğü hali işlemişlerdi sinema filminde. Ve Asmalı Konak; her şeyin başladığı yerde, Amerika’da, hiç unutulmamak üzere, mutlu bir sonla veda etti izleyicisine. Üzerinden 13 sene geçti ama hiç geçmemiş gibi, yeri de dolmadı esasen.
Kıssadan hisse; Türk televizyonlarından bir Asmalı Konak geçti, unutursak kalbimiz kurusun. Sevgili Meral Okay'a da, emeği geçen herkese de selam olsun!