Hülya - Mehmet - Filiz cephesinde neler olacak izleyip
göreceğiz. Peki ben neler olmasını istiyorum? Ben meseleye Hülya tarafından
nasıl, Filiz tarafından nasıl bakıyorum? Buyrunuz:
Hülya, güzel yürekli bir kadın. Sevdikleri için gözünü kırpmadan
tehlikelere atılabilecek kadar cesur bir kadın. Sevdiklerinin canını yakanların
canını gözünü kırpmadan yakabilecek bir kadın. Ama aynı Hülya, sevdikleri
üzülmesin diye de çekip gidebilecek bir kadın. Hataları yok mu? Var, hem de çok var. Ama Hülya, anneliği de hak eden bir kadın.
Filiz, para için bebeğini satan, doğururken bile para
pazarlığı yapan bir kadın. Evet, o da güneşli günlerde, Kerim’in yanı başında
çocuğunu büyütmek isterdi. Ama tüm bu istekleri bebeğini satmasını haklı
çıkarmıyor maalesef. Değişip geldiğinde isteklerini sıralarken Mehmet’i üçüncü
sıraya yerleştirmesi ise ona hissettiğim tüm iyi duyguları yerle bir etti.
Deseydi ki, “Ben Mehmet’i isterim, gerisi sizin olsun.” inanın içim sızlardı.
Ama o önce içkiyi, sonra Kerim’i, sonra Mehmet’i istedi.
Hülya’nın önceliği ise Mehmet. Her yerde, her koşulda. O
sebeple Hülya ve Filiz’in savaşında tarafım belli. Küçük Mehmet’in yüzünün hep
güldüğü, eli kalem tuttuğunda üç kişilik mutlu ailelerinin resimlerini çizdiği,
Hülya’nın kucağına “Anne!” diye koştuğu günler diliyorum Hayat Şarkısı’nın
ritmine kapıldığım her an.
Yazı devam ediyor...